TR EN
TR EN
Belgeli Tür 505
Fotoğraflar 92806
Gözlemler 9860
Videolar 1348

FORUM

Turna kuşunun ve Karganın hikayesi

wolfkenan wolfkenan 3.01.2010 08:36:00
Bir zamanlar kabilesiyle birlikte kalabalık köyünde yaşamak yerine karısı ve çocuklarıyla ormanın derinliklerinde oturmayı tercih eden bir adam varmış. Çocukların en büyüğü (bir erkek) yirmi yaşındaymış ve ünlü bir avcının oğlu olarak, zamanının çoğunu ormanda av peşinde koşarak geçiriyormuş.

Bir gün dolaşırken içinde sadece bir yavru turna kuşunun olduğu bir turna yuvası bulmuş. Herhalde yavruların geri kalanını tilki ya da gelincik yemiş olmalıymış. Çocuk kendi kendine, "Bu zavallı küçük turnayı eve götürüp bebeğimiz gibi büyütelim. Burada bırakırsam zavallıyı aç tilkiler yiyecek muhakkak" demiş. Yavru kuşu eve götürmüş ve neredeyse beş yaşındaki kız kardeşinin boyuna gelene kadar büyütmüş.

Kuş insanlarla birlikte onları ailesi diye bilerek büyümüş. Konuşamasa da, çocukların bütün oyunlarına katılıyormuş. Daha önce söylediğimiz gibi, ailenin babası büyük bir avcıymış. Eve her zaman elinde geyik, antilop, bufalo ya da kunduz etiyle dönermiş, ama bir gün her şey değişmeye başlamış. Av hayvanları başka yerlere göç etmiş, asla ıska geçmeyen (Kutesan) ölümcül atışları artık sürü bulamamaya başlamış. Avcı bir sabah, sanki yer yarılmış da yerin dibine girmiş gibi ortadan kaybolan hayvanlardan birini bulurum umuduyla, yola düşmüş. Bütün gün dolaşmış ama boşuna. Çadıra döndüğünde akşamın bir hayli ileri bir saatiymiş. Yorgunluktan neredeyse ölü gibiymiş. Aceleyle bir fincan kiraz çayı içmiş, uzanmış ve düşlerin tatlı dünyasına dalmış. Biraz sonra çocuklar da dönmüş, zavallı kadın oturup sevgili çocuklarını aç kalmaktan nasıl kurtaracağını düşünmeye başlamış. Gecenin bir vakti birden bir turna çığlığı havayı yarmış. Yavru turna aniden kalkmış, dışarı çıkmış ve karşılık vermiş. Çığlık atan turna, yavru turnanın babasıymış ve tilkiden oğluyla dostlarının aç olduğunu öğrenince kabilenin av sahasının üstünde uçmuş, iyi avlar bulup çok zorlanmadan büyük miktarda yağ toplamış. Sonra avcının çadırının üstüne gelmiş ve yağı yere bırakmış. Yavru turna da yağı alıp evin hanımına götürmüş.

Sabah uyandıklarında ailesine güzel bir sürpriz yapmak isteyen kadın bir ateş yakmış, kor haline getirmiş ve yağı pişirmeye hazırlanmış, erimiş yağ çok güzel olurmuş. İşiyle meşgulse de, bir yandan da ormandan gelebilecek yabancı seslere karşı kulakları açıkmış, ormanda genellikle düşmanlar dolaşırmış. Tavaya yağı atıp eritmeye başlamış. Yağ eriyince çadırın içini yansıtan bir ayna haline gelmiş.

İşi bitmek üzereyken yaklaşan ayak seslerine benzeyen sesler duymuş. Yüreği göğüs kafesinin içinde davul gibi vurmaya başlamış, ama sessizce oturmaya devam etmiş, çığlık atmamak için kendini kontrol etmeye çalışmış. Böylece bu akıllı kadın bir düşmana karşı gereken en akıllı şekilde davranmış.


wolfkenan wolfkenan 3.01.2010 08:39:00

devamı -2

Ayak sesleri giderek yaklaşmış, kadın sonunda tavadaki yağda çadırın kapısını yavaşça aralayan bir el görmüş, el sanki önce uyuyan baba ile çocukları, sonra da ateşin başındaki kadının birer birer saymış. Düşman, ateşin başında çok meşgul görünen kadının kendisini görmüş olabileceğini hiç aklına getirmemiş. El yavaşça çekilmiş, ayak sesleri biraz uzaklaşmış ve bir bozkır kurdunun uluması duyulmuş. (Kurt uluması, keşif için gönderilen gözcülerin savaş gruplarına düşmanı buluklarını gösteren bir işarettir.)



O zaman kadın kocasıyla çocuklarını uyandırmış. Derin uykudan böyle birdenbire uyanan kocası şaşkınlıkla karısına neden onu uyandırdığını sormuş. Kadın görüp işittiklerini anlatmış. Sonra turnayı bir battaniyeye sarmış, başına da eski bir bufalo derisini şapka gibi oturtmuş. Ateşteki odun yığınını göstererek hayvana, aile geri dönene kadar çadırın etrafında dolaşmasını işaret etmiş, kendileri de sanki erimiş yağa koymak için ot aramaya çıkmış gibi yapacaklarmış. Aceleyle eteğini ortada toplayıp bağlamış ve bebeği içine koymuş, sonra üç yaşındaki oğlunun elini yakalamış ve sırtına almış. Baba da diğer ikisini ve büyük oğlunu yanına katmış.

Hemen çadırdan çıkıp evlerinin batısındaki tepenin ardında buluşmak üzere, üç yöne dağılmışlar. Çadırın içindeki ateşin yansımaları çadırın çevresinde koşuşan zavallı turnayı gösteriyormuş onlara. Battaniye ve başındaki şapkayla bir çocuk görünüyormuş. Birden korkunç Crow Kızılderililerinin olduğu taraftan silah sesleri duyulmuş. Saldırganlar çadırı boş bulunca büyük bir hayal kırıklığına uğrayıp ormanın derinliklerine çekilmiş.



Aile ertesi sabah turnaya ne olduğunu anlamak için geri dönmüş. Dostlarını kurtarmak için yaşamını feda eden zavallı hayvan çadırın yanında paramparça yatıyormuş.



Karganın Öyküsü



Bir zamanlar büyük bir köyün başına kargalar musallat olmuş. O kadar kalabalıklarmış ki, zavallı kadınlar kuşları çadırlarından uzaklaştırmak ve kurutulmuş etlerini korumak için boşuna uğraşmış durmuşlar. Gerçekten o kadar çok karga varmış ve o kadar büyük sıkıntıya yol açmışlar ki, sonunda şef habercileri çağırmış ve kargaları yok etmek için komşu köylerin şeflerine yardım istemeye göndermiş; bütün karga yuvaları bozulacak, yumurtaları kırılacakmış. Yok etme savaşı tek karga bile kalmayana kadar sürmüş, yalnızca en genç kargalardan biri canlı kalabilmiş.



Kargalarla savaş bir hafta sürmüş. Her gün binlerce karga öldürülmüş, bir haftanın sonunda etrafta bu türden öten tek kuş kalmamış. Savaşçıların ölümcül oklarından kaçabilenler uzaklara uçmuş ve bir daha geri dönmemiş.



Kargalara karşı yapılan bu savaşın sonunda sağ kalan tek karga şefe getirilmiş. Bu karga daha o kadar küçükmüş ki, yalnızca büyük bir büyücü olan şef onu yaşatabilmiş ve büyüyüp kendine bakabilecek bir hale getirilmiş. Şef zamanının çoğunu çadırında bu kargaya kabilenin dilini konuşup anlamayı öğretmekle geçiriyormuş.

wolfkenan wolfkenan 3.01.2010 08:42:00

devamı-3

Karga bunları öğrendikten sonra şef komşu kabilenin dillerini de öğretmiş. Bütün dilleri öğrettikten sonra değişik düşman kabilelerinin nerede olduğunu öğrenmesi için kargayı uzun yollara göndermeye başlamış.



Karga büyük bir Kızılderili köyü gördüğünde aşağı inip tahılları toplarmış gibi etrafta sıçrayıp durur, ama bu sırada kulaklarını açıp konuşulan her şeyi dinlermiş. Gün boyu böyle dolanırmış, gece olunca da (her zaman köyün ortasında olan) yaşlılar meclisi çadırına gider ve kabilenin ne yapacağını dinlermiş. Bir gün yakında bir at çalma planı yaptıklarını duymuş. Duyduğu her şeyi ezberlemiş. Sonra efendisinin (şefin) yanına uçup öğrendiklerini anlatmış.



Şef baskın grubuna tuzak kurmak üzere bir grup savaşçı göndermiş. Düşman hiçbir şeyden kuşkulanmadan körü körüne ölümün kucağına düşmüş. Böylece, karganın casusluğu sayesinde şefin kutsal bir adam olduğu yolunda söylentiler yayılmış. Şefin savaşçıları onlara karşı planlanan her baskını önceden haber alıp karşı baskın yapmaya başlamış.



Böylece, sonunda bu şefin köyünün insanlarına habersiz saldırı yapılamayacağını herkes öğrenmiş. Köyde et azalınca şef kargayı bufalo aramaya göndermiş. Bir sürüyü gören karga dönüp efendisine haber vermiş, o zaman şef avcıları göndermiş ve köy ete kavuşmuş. Böylece karga köye her zaman işlerine yarayacak haberler vermeye devam etmiş.



Bir gün karga ortadan kaybolmuş, bütün köy yasa bürünmüş. Bir hafta sonra karga tekrar ortaya çıkmış. Dönüşüyle bütün köyde büyük bir sevinç yaşanmış, ancak karga çok üzgünmüş ve hiç konuşmuyormuş. Boynunu büküp şefin çadırının tepesine tünemiş, getirilen hiçbir şeyi de yemiyormuş.



Şef kargaya nedren üzgün olduğunu söyletmeye boşuna çalışmış durmuş. Şef, “Peki, birkaç savaşçıyı seni bu hale getiren şeyin ne olduğunu öğrenmeye göndereceğim” diyene kadar da hiçbir şey söylememiş.



Bunları duyunca karga, “Gitmeyin. Sana büyük bir büyücüden öğrendiğim bir gerçeği söylemeyi hiç istemiyorum. Batıdaki dağlara doğru giderken yüksek bir tepenin üstünde oturan üç adam gördüm. Yavaşça yaklaşıp bir kayanın arkasına saklandım ve konuştuklarını dinledim. Biri senin adını andı, diğeri kardeşinin. Sonra üçüncüsü, en yaşlı olanı, şöyle dedi: ‘Bugünden itibaren üçüncü günde bütün ulusların korktuğu bu iki kardeşi bir yıldırım öldürecek.’”

Karganın söyledikleri duyulunca, köyü bir keder kaplamış. Şef üçüncü günün sabahı en yüksek yerde, köyün dışında güzel bir çadır kurulmasını buyurmuş, böylece gök gürültüsü köyün bebeklerini korkutmayacakmış.Büyük bir ziyafet verilmiş, yemekten sonra iki kardeşin atlarını altı genç kız gütmüş. Atlar düşman üstüne salınacakmış gibi boyanıp süslenmişlermiş. Bir kız elinde büyük savaşçının yayı ve okuyla atının önünden yürüyormuş. Ardında, atın dizginlerini tutmuş iki kız daha varmış. Şefin atının arkasından ilki gibi bir kız daha yürüyormuş, elinde şefin kardeşinin yayı ve oku varmış. Onun ardından da şefin kardeşinin atının iki yanında dizginleri tutmuş iki kız daha. İlerlemişler, gelip iki kardeşin önünde durmuşlar. Kardeşler hemen kalkıp yaylarını, oklarını almış, ölüm şarkılarını söylemeye başladıklarında, kalabalıktan, onları seven insanlardan keder çığlıkları duyulmuş.



Kardeşler köyün yanında en yüksek yere kurulmuş olan çadıra yönelmiş, sonunda kaderlerine ulaşmışlar, atlarından inmişler, dönüp kalabalığa el sallamışlar ve çadırın içinde kaybolmuşlar. Uzaktan gök gürültüleri duyulmaya başlayınca herkes çadırına çekilmiş. Göklerden yıldırımlar düşmüş. Her aydınlanmayı kulakları sağır eden bir gök gürültüsü izlemiş. Sonunda diğerlerinden çok daha parlak bir yıldırım düşmüş, ardından hepsinden daha güçlü bir gök gürlemesi duyulmuş, sonra fırtına bitmiş.

Savaşçılar üzüntü içinde tekrar toplanmış, atlarına atlayıp yavaşça yukarıdaki çadıra doğru ilerlemiş. Çadıra vardıklarında içeri bakmışlar ve iki kardeşi en sevdikleri savaş atlarının kementlerine tutunmuş, ölü halde görmüşler. Atlar da çadırın önünde ölü olarak yan yana yatıyormuş. (O zamandan beri ölen savaşçının en sevdiği atın yanına gömülmesi âdeti vardır.)



Kızılderililer keder içinde, tepeden ayrılıp evlerine dönerken çadırın tepesinde bir ses duymuş, baktıklarında karganın çadır direklerinden birine konduğunu görmüşler. Hayvan acı çığlıklar atıyormuş, sonra yükselmiş, yükselmiş ve çığlıkları giderek duyulmaz hale gelmiş. O günden beri söylendiğine göre o Kızılderili kabilesinin köylerine hiçbir karga yaklaşmazmış.



(Sioux Efsaneleri, Marie, L.McLaughlin, Anahtar Kitapları)



Yeni Türler, Belgeli Tür Adedi : 452  |  Kalan Tür Adedi:39
Copyright TRAKUS © 2008 - 2024 Türkiye'nin Anonim Kuşları: Sponsor ESİT