2013 yilinda fotografciligimin 50. yili tamamlanacak.
1983 yilinda, Silifke de bir tanitim filminin yapimi sirasinda tanistigim Arslan Eyice, Goksu Deltasini gezdirip problemlerini gosterip Akdenizdeki, Nil den sonra bu en onemli sulak alanin kurtarilmasi icin ne yapabilecegimi sormustu.
Boylece kus belgeselleri ve fotograflari basladi.
Gunumuzun insani giderek dogadan, ve boylece kendinden uzaklasiyor. Bu dertten kurtulmak icin her firsatta dogayi taniyip, soylediklerini anlamaya calisiyor.
Dunyanin dogal degerler acisindan en zengin ulkelerinden biri olan Turkiye de yasayan insanlarimizin buyuk cogunlugu, deryada yasayip deryayi tanimayan baliklar gibi ulkemizin bu degerlerini bilmiyor.
Bilenlerin bilmeyenlere bunu anlatmasi lazim. Ozellikle ogretmenlerin ve yayincilarin oncelikli sorumluluklari var.Ben de bu sorumlulardan biriyim, bunun icin kuslari goruntuleyip paylasiyorum.Ayrica bunu yapmaktan buyuk mutluluk duyuyorum. Bu cabalarimi surdururken zaman zaman yalniz oldugum duygusuna kapilirdim. Trakus ailesinne katildiktan sonra, ne kadar guclu , ne kadar degerli oldugumuzu gorup heyecan duyuyorum. Orgutlenme ozurlu ve hobi yoksunu bir ulkede Trakus gibi topluluk colde acan bir cicek kadar degerli.
Boyle bir topluluk icinde olmak beni yureklendiriyor.
Kuslar, insanlik tarihi boyunca her kulturde ilgi odagi olmus ve simgelestirilmisler. Kuslar , guzel , yararli , gorkemli , zarif , gizemli , ogretici , bir agac gibi ozgur ve bir orman gibi kardesce yasayabilen , muzikli , gorsel , ilham verici , canlardir.
Iste bunun icin onlari goruntuleyip paylasiyorum.
Sevgilerimle.