Çevre doğa katliamı konusunda yapılan çok büyük yanlışlıklar var, doğru... Ülke zenginleştikçe de bu artarak devam edecek, maalesef. Artık kimse pembe pancurlu gecekondu evleri hayal etmiyor, kimse bakkal Mehmet efendiii diye seslenmiyor pencereden, doğal yoğurtçular gezmiyor sokak aralarında, akşam kararmadan annelerimiz gaz lambalarını hohlayarak silmiyor... Ne alaka demeyin. Önce bir kendi hayatınıza bakın, evinizde, buzdolabınızda, salonunuzda sitenizin otoparkında bu dinmez tüketim iştahasının ürünlerini göreceksiniz. Maalesef doğal olanı çoktan kaybettik. 30 yıl öncesinin dünyası yok artık, habire habire tüketmeye endeksli bir hayatın çarkını hepimiz döndürüyoruz. Parasını ödüyorum kime ne deyip çatır çatır tüketiyoruz elektriği, suyu, doğal gazı... Yalan mı? Aylık elektrik faturası 60 ın üzerinde olan kaç kişi var aramızda itiraf edin. Hani Hes e karşıydınız? Ayda ortalama kaç kez mangalda pişmiş kebap yiyorsunuz? O kebaplar hangi odunla yapılıyor? Her 10-15 yılda bir traşlanan meşe ormanlarıyla, içlerindeki kuş ve memeli yuvalarıyla... Işıl ışıl İstanbul isteriz, köprüler ışıklanınca vaay deriz, otobanların ışıkları niye yanmıyor, şehir karanlığa gömüldü deriz, trafik sıkıştı saatlerdir yoldayız bu ne yaa deriz, deriz de deriz... Bütün bunların bir de bilançosu var maalesef. 17 milyonluk iştahı kabarmış bir tüketim şehrine ne elektrik ne yol ne araba ne köprü dayanır. İzmit-İstanbul otobanı yapıldığında Özal ı oraya uçak mı indireceksin, vatandaşın arabası yok sen havaalanı gibi yol yapıp parayı çar çur ediyorsun demişlerdi.... O yol artık dar geliyor. İstiyoruz ki köprüler yapılmasın, biz İstanbul da yaşayalım ama daha başkası da gelmesin, bol ışıklı evlerde oturalım, bol bol elektrik tüketelim ama HES ler de yapılmasın nükleer de yapılmasın, Rüzgar ve güneş santralleri yapılsın ama hiç de elektrik kesilmesin, dışarıdan da doğalgaz almayalım, tak diye keserlerse ne olur, termik de olmasın hava kirlenir... Peki şuna ne dersiniz? Gelin boşaltalım İstanbul u, herkes kendi memleketine geri dönsün, köyünde organik tarım yapsın, kendi enerjisini üretsin, ne köprüye gerek kalır, ne avm lere... Yok o da olmaz diyeceksiniz. Peki ne yapalım? Her lüksün karşılığı doğadan koparılan bir değerdir. Bu yüzden devlet için köprüdür bu doğadan koparış, birey için daha büyük motorlu araçtır, daha geniş ve ferah evdir, daha fazla ahşap mobilyadır, daha fazla lüks yemektir, daha fazla seyahattir, daha fazla yakıt tüketmektir, israftır... Bireyler bu anlayışla yetişirse zincir başa kadar örülür. Kendimiz ufak ufak doğaya verdiğimiz zararları görmeyiz oysa. Herşey de devletten beklenmez ki :) Biz nasılsak öyle yönetiliriz...