Geçen hafta yine Kısırkayada idik. Son iki yılımızın gözde mekânı. Tanışıklığımız, 3üncü köprü için katledilen ormandan önceye rastlar. Her ne kadar kazınan bu bölge moralimizi bozsa da İstanbulda doğanın keyfini sürebileceğiniz nadir yerlerden birisi. Bizim Kısırkaya sevgimiz başladığında uçurtma uçurduğumuz, yürüdüğümüz, denizi seyrettiğimiz bir düzlük vardı. Ta ki geçen seneye kadar. Geçen sene orada bir inşaat başladı. Her gidişimizde gözümüz firmanın levhasını arasa da göremedik, kimin ne yaptığını. Uzun bir süre bu sahil kenarına ev yapacaklar diye hayıflanıp durduk. (Ne kadar fesatmışız!) Sonra binaları görünce mandıra olabileceğini düşünmüştüm. (Ne kadar safmışız.) Çünkü arazi çoook büyüktü. (Fotoğrafta ancak dörtte biri görülebiliyor.) Geçtiğimiz hafta ise öğrendik ne yapıldığını bir Kısırkayalıdan. BİR devlet büyüğümüzün hanımı hayır yapmak istemiş. Gözüne Kısırkayanın bu kullanılmayan 7000 dönümcük arazisini kestirmiş ve buraya köpek barınağı yaptırmaya karar vermiş, hayır için. Ancak vatandaşın söylediğine göre yapılan barınaklar portatifmiş, herhalde daha sonra söküp, başka denize sıfır arazilerde de hayır yapacaklar. (Yoksa ben çok mu fesatım?) 7000 dönümün büyüklüğünü tahayyül edemeyebilirsiniz. Ama şöyle söyleyeyim, Kısırkayadaki halihazırda bulunan köpek barınağı ancak 20 dönümdür. Bu barınak mevzuundan vatandaş ta muzdarip. Adam denize girmek istemiş kovalamışlar. Diyor ki Benim dedem burada öldü, babam burada doğdu ve burada ölecek, ben de burada doğdum ve burada öleceğim. Ve Allaha havale ediyor. Hocam, orası dolgu toprak, deniz arazinin 2000 dönümünü aldı, kalanını da alacak.. (Artık ancak Allaha havale edebiliyoruz.) Bu arada dört ayaklı köpekleri severim. Kısırkayaya her gittiğimizde de yazın piknikçilerin beslediği, kışın ise yarı aç dolaşan hayvanları besleriz. Saygılar.