Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Kliniklerinde karşılaşıyordum yırtıcı kuşlarla. Avcılar tarafından hayatı sonlandırılmaya çalışılan yırtıcı kuşları bir Adem evladı karton kutu içerisinde getiriyordu Cerrahi Kliniklerine. Birçoğunu kaybediyorduk. Bazıları bir kafeste öleceği günü beklemek durumunda kalabiliyordu. Sadece çok azı kavuşabiliyordu özgürlüğüne. Son gördüğüm gagasını kaybetmiş dehidre yaşlı bir puhuya ilaç olamayışımın verdiği üzüntünün ardından karşılaştığım en sağlıklı bireydi bu.
Ardahandaydık. Ebru, Duygu, Fatma ve Halisten oluşan gözlem ekibimizle vaktimizi Çıldır Gölünün kenarındaki kuru otların arasında gezinen rüzgara tanık olarak geçiriyorduk. Kimi zaman önümüzden bir keklik havalanıyor, kimi zaman da yüksek bir taşın başında oturan şahinin, delikten deliğe hızla geçiş yapan kemirgenleri gözlemlemesini izliyorduk. Kasım ayının 28 inde Kuzey Yarım kürede olmanın etkisiyle güneş ışıkları sonbahar renklerini daha görünür yapıyor, çekilen fotoğraflar da yapraklar gibi sapsarı çıkıyordu.
Göl kenarında esen soğuk rüzgar yormuştu bizi ve Halisin yanından ayırmadığı 1 termos sıcak çayı bitirmemiz gerekiyordu. Bir süre gezindikten sonra bir taşın kenarına oturduk. Herkes bisküvi ve çikolatalardan oluşan öğle yemeğinden payına düşeni almaya başlamıştı. Son çayımı yudumlarken ayağa kalktım tam o sırada sağ tarafımdan kocaman bir kuşun geçtiğini gördüm. Taşın üzerine kondu ve bizi merakla izliyordu. Elimdeki bardağı yere bırakıp makinaya sarılmam arasında geçen süre 2 saniye kadardı. Aramızdaki mesafe yaklaşık 50 metreydi. Benden rahatsız olduğu çok belliydi, gözlerini kısıyor kafasını yere doğru eğiyordu. Sadece merak ediyorum hareket etme de senden korkmadan seni izleyebileyim der gibiydi. Ben ise heyecanımı saklayamayıp kendisine doğru fotoğraf çeker halde sadece iki adım atabildim. Hızla havalanıp göl üzerinden kayboldu. Bu esnada çekebildiğim birkaç fotoğraf kendisinin sık gördüğüm kuşlardan puhunun bir alt türü olduğunu anlamama yeterli oldu. Gözlem ekibimizle durumu değerlendirirken Ebru: Çıldır Puhusu olsun ismi dedi. Hepimiz gülüştük ve hoşumuza gitti.
Bir yandan kısa olan birlikteliğimizin verdiği üzüntüyü yaşarken bir yandan da farklı bir alt tür olabileceğini düşünmenin verdiği heyecanla internetten ehil kişilerle irtibat kurdum. En son Mustafa Erturhanın yönlendirmesiyle Kiraz Erciyas Yavuz Hanımefendinin verdiği bir internet adresinde İngilterede Puhularla ilgili çalışan Carolyn Screech Hanımefendiye ulaştım. Kendisi türü Bubo bubo omissus olarak isimlendirdi ve anlaşılan oydu ki bu tür Türkiyede ilk defa gözlem kayıtlarına giriyordu. Artık önemli olan, Çıldır Puhusunun bölgede bulunma sebebinin kışı geçirmek için mi bulunduğu yoksa bölgede üreyen türlerden biri mi olduğunu anlamaktı.
Bu çalışma, birlikte defalarca gözlem yaptığım arkadaşlarım; Taha Çağrı Şenocak, Soner Bekir, Murat Uyan ve Onur Keskine ve Cerrahi Kliniklerinde yaralı yaban hayvanlarına sürekli müdahalede bulunan yaban hayatının gizli koruyucuları Prof.Dr. Zafer OKUMUŞ, Yrd Doç. Dr. Latif Emrah YANMAZ ve Yrd. Doç. Dr. Elif DOĞANa ithaf edilmiştir. Saygılarımla