Kışları üşüyen gözlerimizi ısıtsın diye yüklüyorum belki de...
Daha ilk okula bile gitmiyordum, dedemin evinin bahçeye bakan büyük bir penceresi vardı. Pencerenin o soğuk taşına oturur dışarı izlerdim...
Dedem sobayı yakmış, pikap çalara Fikret Kızılok ve Edip Akbayram\'ın şarkıları olan bir pikap takmıştı. Koltuğuna oturdu, camdan dışarıya doğru baktı ve seyre daldı... O gün anlamamıştım gözlerinde gördüğüm o yaşları...
Yerler yavaş yavaş kardan beyazlamıştı bile... elinde tütün tablası, bir sigara sarmış öyle karın ince ince yağışını seyrediyordu... tam o esnada \"Boşu boşuna\" isimli parça çalmaya başladı.
Derin bir iç çekti ve bana \"öyle evlat dünya bizim olsa boşu boşuna\" diye mırıldanmıştı... Anlam veremediğim o günleri şimdi daha büyük bir anlamla yad ediyorum... Özlüyorum...
Kemal Sunalları, Zekileri, Metinleri, Halit Akçatepeleri özlüyor insan... Düşük kaliteli, yetersiz ekipmanlarla ve binbir zorlukla çekilen o filimlerdeki vaz geçilmez sıcaklığı özlüyor insan...
Kusura bakmayın, bir sene daha devriliyor, bir ömür daha bitiyor, o sıcaklıklardan bir yıl daha uzaklaşılıyor...
Bunun serzenişi var dilimde... Fotoğraf bahane... gerisini siz düşünün... :)
Tüm geçmişin, geçilmezliklerini özleyenlere gelsin bu kare... Sıcak ve samimi dostlara, dostluklara...
Selamlar...