Lens de makine de emanet olunca yürüyüşü biraz daha dikkatli yapmak gerekli. Geçen sene kıyıköy\'de dik bir yamaçtan inerken çamurda kayınca 70-300 mm\'lik bir lensin cenazesini kaldırmıştım. Bu defa dümdüz bir Güneşli Göller parkurundan ilerilyorum. Arkadaşımın \"al bir dene\" diye elime tutuşturduğu 5D Mark IV\'ü ve yine \"al bunu da bir dene\" diyerek verdiği Tamron 150-600 gövdeye takılı. Boyun omurlarımdaki fıtık bir süre sonra makineyi G3 piyade tüfeği gibi çapraz tutuşla ilerlememin iyi olacağını söylüyor. Omuzuma astığıma ise bel fıtığımın isyanlarını duyar gibiyim. Parkurun insan eli ile mahvedilmekten bir şekilde korunmuş kısmına geldiğimizde bu güzellikler çıkıyor ortaya. İnadına da ışık yok. Benim fukara 700D bu kadar ışıkta çoktan cami kapısında iso dilenmeye çıkıp fotoğrafı bir tahıl ambarına çevirmişti bile. Yorgunluktan dermanım kalmamış gibi ama baştankara mahallesinin bu güzelliğini de kaçırmamak istiyorum. İnadına gizleniyor dallar arasında. Lensi Naim gibi silkme metodu ile kaldırıp olabildiği kadar sarsıntısız tutmaya çalışarak ve bu güzel mavişin himmetine sığınarak birkaç poz çekiyorum. O da kaybolup gidiyor. Yürüyelim bakalım. Birazdan sıvacıların mahallesine varacağız. Minik şelalede muhtemelen su kalmamıştır. Günübirlikçiler de çoktan ortalığı eski Halkalı çöplüğüne çevirmiştir bile. Ne diyelim. Gidelim. Fotoğraf çekemezsek bile en azından türdeşlerimizin yaptığı tahribattan dolayı birkaç kuştan sincaptan özür dileriz.