Bismil
Çok eskiden bir dağ köyünde pepuk ve mepuk isimli iki kardeş yaşarmış. pepuk, erkek kardeşi mepukla gün boyu oynar, anne babalarının sevgilerine mazhar olurlarmış. sadece anne babaları değil tüm köylüler onları çok severmiş. ama bir gün bu mutluluk tablosu bozulmuş, pepuk ve mepukun anneleri ölmüş. babaları daha çok küçük olan çocuklarına bakabilmek için biriyle evlenmek zorunda kalmış. ama gelen üvey anne, çocuğu olmadığı için çocuklardan nefret eden, zalim mi zalim bir kadın çıkmış. evlendikten sonra çocuklara eziyet etmeye başlamış. ama çocuklar yine de bu durumu babalarına söylemeyi kendilerine yakıştırmazlarmış.
yine bir gün bu üvey anne, çocukları dağa kenger toplamaya gönderir. ellerinde bir torba, iki bıçak; kenger toplamaya çıkar kardeşler. abla pepuk, torbayı kardeşinin sırtına yerleştirir, bir yandan da topladığı kengerleri bu torbaya atar. hava kararıncaya kadar böyle kenger toplamış iki kardeş. köye dönmeden önce pepuk, ne kadar topladıklarını görmek için mepukun sırtındaki torbaya bakmış. bir de ne görsün? torbada bir tane bile kenger yok. hemen sinirlenen pepuk, sabahtan beri topladığımız kengerleri gizli gizli yedin değil mi? üvey annemiz bize neler yapar, hiç düşünmedin mi? bizi öldürür diye çıkışır.
mepuk ise inkar eder. beraber yediğimiz kengerin dışında bir tane bile yemedim der. der de, ablasını bir türlü ikna edemez. bunun üzerine inanmıyorsan aç karnımı, bak! der. pepuk, bıçağı alır ve kardeşinin karnını yarar. gerçekten de mepukun karnında yalnızca bir kenger vardır. kardeşinin karnını dikmeye çalışırsa da hemen oracıkta ölür mepuk.
pepuk, daha sonra gidip torbayı kontrol etmiş. bir de ne görsün: torbanın dibi deliktir. meğer üvey anneleri onlara delik bir torba vermiştir. üvey annesinin kötü niyetle bunu yaptığını anlayan pepuk, birden kardeşini bu yüzden öldürdüğünü anlayıp ağlamaya başlamış. bir yandan ağlayıp bir yandan kardeşinin bedenini yıkamış ve sonra da kardeşini gömmüş.
sonra, çaresiz, eve dönmüş pepuk. mepuku soran babasına kengerleri o taşıyordu, birazdan oduncularla gelir demiş. oduncularla gelmeyince babası tekrar sormuş. pepuk, birazdan naxir gelecek, onlar gelir demiş. mepuk, onlarla da gelmemiş. bu vicdan azabına daha fazla dayanamayan pepuk, allaha dua etmeye başlamış: allahım beni pepuk kuşu yap ki ölene kadar dağlarda kardeşim mepuku arayayım, ona seslenip durayım.
pepukun dileği nasıl olmuşsa kabul olunmuş. pepuk, bir anda pepuk kuşu olmuş. o günden sonra dağlarda her bahar mevsimi, kengerler ortaya çıktığında pepuk! mepuk! pepuk! mepuk! diye öter olmuş.
biz küçükken annemin anlattığı bu hikayede küçük, manimsi bir kısım da vardı. o da şöyleydi:
- pepuk!
- mepuk!
- ké kir? (kim yaptı?)
- min kir (ben yaptım)
- ké kuşt? (kim öldürdü?)
- min kuşt (ben öldürdüm)
- ké şuşt? (kim yıkadı?)
- min şuşt (ben yıkadım)
- ax ax ax (vah vah vah)
Ekşi sözlükten alınmıştır...
Videosu:
http://www.youtube.com/watch?v=oZNv5J3y5u4