Doğu Ekspresi ile Kars gezimizin son gününde Ankara’ya bir saat kala Ankara’da ne yapsak, acaba hangi müzeyi gezsek derken son kararımız MTA Tabiat Tarihi Müzesi’ni ziyaret etmek oldu.  24 saatlik tren yolculuğunun yorgunluğunu, valizlerimizi düşünmeden trenden iner inmez kendimizi müzede bulduk. Ankara garından taksiyle çokta uzun sürmeyen müzenin ücretsiz olduğunu duyunca her birimiz daha da çok sevindi diyebilirim.  Müzenin girişinde dinazorların, fillerin, fosil kalıntılarının bizi karşıladığını görünce keyifli ve öğretici bir gezi olacağını anladık.
Müzedeki gezimizi anlatmadan önce müze hakkında biraz bilgi sahibi olmamızda fayda var. Müze 1968 yılında hizmete girmiştir. 3 kattan 6 bölümden oluşmaktadır. Türkiye’nin ilk tabiat tarihi müzesidir ve eski dönemlerde yaşamış canlıların fosillerinin sergilendiği tek müze konumundadır. Giriş katında Güneş sistemi, aytaşı ve yıldırım taşı örnekleri bulunmakta. Ayrıca görme engelliler için hazırlanmış bir bölümün olduğunu görünce mutluluk duyduk. Müzenin 1. Katında bitki fosillerinin yanı sıra, omurgalı ve omurgasız hayvanların, dinozor, fil ve balinaların fosilleri sergilenmektedir. 2. Katında ise mineral, kayaçlara ve madenlere, Türkiye’de madencilik faaliyetlerine, madenciliğe ait eski buluntulara yer verilmiştir.
Giriş katta bizi Güneş sistemi ve gezegenlerin olduğu bir bölüm karşıladı. Bu bölümde gezegenlerin orantılı modelleriyle uzayda minik bir yolculuk yaptık. Ayrıca gezegenlere göre ağırlığımızı gösteren uzay terazisi de epey ilgimizi çekti. Gezegenler dışında giriş katında Dünya’nın oluşum evreleri  de görsellerle anlatılmış.
Ekibimizle ilk insandan modern insana kadar evrim basamaklarını bir de biz canlandıralım dedik. 
Giriş katını tamamladıktan sonra birinci katta bizi dev dinozor ve balina fosilleri karşıladı. Uzun balina iskeleti ve Kahramanmaraş civarında bulunan Maraş Filinin iskeletleri oldukça dikkat çekiciydi.
Bir cüce balina 7-11 m boy ve 5-15 ton civarı ağırlığa sahiptir. Adana yumurtalık civarında bulunan bu kalıntılarsa gözümüzde canlanmasını bir hayli kolaylaştırdı.
Ayrıca bu katta Türkiye’nin yaşamış ve yaşayan canlı türlerini bölgelere göre ayırarak doğal ortamlarında sergilemişler. Bu alanı gezerken aslında ülkemizin ne kadar zengin bir faunasının olduğunu bir kez daha anladık. Kars’ta gördüğümüz kızıl akbaba ve kaya kartalını burada daha yakından görünce gerçekten büyülendik. Tren yolculuğunda gördüğümüz puhu yuvasını burada gördüğümüz puhularla doldurduk hayalimizde. 3 tane puhu görünce sanırım Türkiye’de görülen bütün puhuları doldurup buraya koymuşlar diye de aklımızdan geçirmedik değil.
Bu alanda ilgi çeken diğer bir hayvansa 1974 yılında Ankara Beypazarı’nda vurulan türünün bilinen son örneği olan Anadolu leoparıydı. Ayrıca bu katta doğal mağara örneğini de görmeniz mümkün.

Tuğba AYAN\'ın Bizler için yazdığı yazının devamı linkte 

http://www.trakus.org/kods_bird/pdf/136602.pdf