Bu memleketin coğrafyasını hep çok sevdim ben!
An geldi başı
dumanlı dağlarda sakallı akbabalara komşu oldum. An geldi 2 bin yıllık bir sedir ağacını kucakladım.
Kucakladıklarım
kadar okuduklarım da ayaklarımı yerden kesmeye yetti.
İşittiklerimin haddi hesabı yoktu.
Gördüklerim ve
dokunduklarım ise hep olağanüstüydü.
Ama bazen iş
tersine döner, kötü şeyler işitir, okur, görürdüm.
Geçen gün yine böyle oldu. İstanbulun yanı
başından, Silivriden bir kötü haber belirdi. Arayan Doğa Derneğinin Bilim Koordinatörü,
arkadaşım Süreyya İsfendiyaroğlu idi. Söylediklerine bakılırsa, İstanbulun
son 4 çift Şah kartalının (Aquila heliaca) yuvalarının yakınına enerji
şirketlerince rüzgar türbinleri yerleştirilmişti! Nesli küresel ölçekte
tehlike altında olan, canlarını yüzlerce, binlerce yıldır bize emanet
etmiş olan şah kartallar için bu gelişme nihai ölüm fermanı anlamına
gelebilirdi!
Süreyya, Trakyada üreyen şah kartal
popülasyonunu araştıran, bunun için sık sık araziye çıkan bir doğa korumacı. Bu
hayvanların ne kadar kıymetli olduklarını Türkiyede en iyi bilen isim.
Tabii bu kıymeti onun söylemesine de gerek yok.
Bakın, Türkiyede nesli küresel ölçekte tehlike altında olan 4 yırtıcı türü
var: Küçük akbaba, Uludoğan, Büyük orman kartalı ve şah kartal. Bunlardan
şah kartal, uludoğan gibi yerli bir tür.
O kadar yerli ki, onu tarih boyunca Bizans arma
ve mozaiklerinden sikkelere, Selçuklu ve Osmanlı flamalarına kadar pek çok yere
nakşetmişiz!
Ayrıca Beşiktaşın da, Çarşının da kara
kartalı o!
Bu dev kanatlı hemşerilerimizi geçen yıl Şah Kartalın İzinde konulu bir belgesel
çekimi için Süreyya ile birlikte ziyaret etmiş ve hem erkek hem de dişi bireyin
yuvaya nöbetleşe gidip kuluçkaya yatışlarını izlemiştik. Muhteşemlerdi.
Şah kartallar yuvalarını, çoğunlukla yerden
10-25 m. yükseklikte, heybetli ağaçlara yapıyordu. Genellikle 120-150 cm
çapında ve 60-70 cm derinliğinde olan bu koca yuvalar herhangi bir
tehdit olmadıkça yıllarca kullanılıyordu. O yüzden hayvanları üreme döneminde
tedirgin etmememiz lazımdı. Biz de teleskoplarımız ve dürbünlerimizle yaklaşık dört
yüz metre uzaktan izlemiştik bu muhteşem canlıları.
Çünkü biliyorduk ki, bu son 4 çift Şah
kartalı da yitirirsek, onları bu şehirde 1500 yıllık bir Bizans mozaiği dışında
belki hiç bir yerde göremeyecektik.
Şah kartal yavrularının kuluçka süresi 43
gündür. Bu sürenin sonunda her yuvadan ortalama 2-3 yavru çıkar. Şimdi
Silivrideki yuvalarda o sürenin sonundayız. Yavrular yakın zamanda
yuvadan uçacak. Yani şah kartallar için en hassas döneme giriyoruz.
Dolayısıyla, nesli küresel ölçekte tehdit
altında olan İstanbullu kara kartallarımız için Silivri Çantadaki Boydak
Enerjinin ve Fenerköydeki Eksim Holdinge ait Silivri Enerji A.Ş.nin acilen
önlem alması gerekiyor.
Süreyyaya göre, türbinler oradan
sökülemeyecekse, yapılacaklar belli:
Bir kuş uzmanı personel istihdam edip üreme
dönemlerinde kartal yavrularının türbinlerle ilişkisini gözlemlemek, riskli
durumlarda sistemi durdurmak.
Şah kartalların beslendiği meralardaki yaban
hayatının geleceğini güvence altına almak ve inşaat nedeniyle doğal özelliği
bozulan alanları restore etmek.
Bekçilere bilgi verilerek şah kartalların yavru
büyütme zamanı rahatsız edilmemesini sağlamak.
Santralin enerji iletim hatlarını şah kartala
zarar vermeyecek şekilde revize etmek.
Bulgarlar bu hayvanları yaşatmak için tarla
bile alıp beslenmeleri için gelengi gibi küçük ve orta boy memeli hayvan
beslerken, bizim isimlerimizi tarihe İstanbuldaki son şah kartalları yok
eden insanlar, şirketler ve bunlara izin veren yetkililer olarak geçirmemiz
yazık olur!
70lerden bu yana ülkemizdeki şah kartal
popülasyonunu yaygın kemirgen ilacı kullanımıyla iki elin parmakları
düzeyine indirdik zaten.
Hiç değilse, İstanbulun kalan son
kartallarının bu son çığlığına kayıtsız kalmayalım!
KAYNAK =
T24
Akdoğan Özkan
http://m.t24.com.tr/yazarlar/akdogan-ozkan/istanbulun-son-kara-kartallarinin-aci-cigligi,9720
-----------------------------------------------------------------------------------