Akif arkadaşımız (Raptorman) İstanbul’a göç izlemek için bir hafta yıllık iznini alarak geldiğinde, Sarıyer göç noktasındaki muhabbetlerimizde, benim tekrar görmeyi çok istediğim sakallı akbabayı şansımız yaver giderse gözlemleyebilmek için ileriki günlerde bir Nallıhan arazisi yapmak için sözleşmiştik. 23 Nisan tatilini fırsat bilerek hafta sonu Nallıhan taraflarına yola çıktım, vardığım günün ertesinde Nallıhan tepelerinde normal kuş gözlemi yaptığım sırada, saat 11.00 civarında ilerdeki bir tarlada çoban ve 100 kadar koyun kuzu otlayarak bize doğru gelmeye başladı. Tam o esnada gökyüzünde süzülerek ve sakince uçan irice bir karaltı gözüme ilişti, dürbünüm yanımda değildi, zaten gerek de yoktu, yelpaze kuyruğu ve devamlı aşağıya bakmakta olan kafa şekliyle hemen tanınıyordu, kalbimin küt küt çarpmasına engel olamıyordum, fakat maalesef 300 mt. den daha yakına gelmedi ve süzülerek batıya uçarak gözden kayboldu. Daha sonra Akif’ in türün bu davranışı için yorumu; yeni doğum yapmış keçi ve koyunların çok kıymetli gıdalar içeren sonunu ( placenta ) yemek içinmiş. Bir bilgi daha öğrenmiş oldum ondan . Ertesi gün buluştuğumuzda nereleri gezeceğimize dair bir keşif yaparak oradan ayrıldım.
Cumartesi günü sabah 10.00 da Nallıhan Kuş Cenneti gözlem noktası yanındaki köprüde Akif ile buluşmak için sözleşmiştik. Bazı bölgeler için bize rehberlik edecek olan Mehmet Kurnaz ile oraya ertesi sabah vardığımızda Ankara yönünden iki araba birden geldiğini gördüm; Serkan Mutan (mutan), Can Ateş (atesc) ve Osman Filiz (milkman) diğer arabadan indiler, Beypazarı’nda malum yerde :) rastlaşmışlar, bu grubu görünce gezinin çok güzel ve zevkli geçeceği ortaya çıkmıştı zaten :)
Gölün suyu birkaç metre yükseldiğinden türler köprünün üstünden uçuyorlar, bugünlerde yolunuz düşerse yakın mesafeden çekim ve gözlem şansınız olabilir, suların yüksek olduğu bu dönemi tavsiye ederiz :) Tahmin edebileceğiniz gibi; gri balıkçıllar, gece balıkçılı, küçük ak balıkçıllar ve karabataklar bol miktardaydılar ve üzerimizden sık sık seyrüsefer eylediler, düşünmüşler ki biri kalkmış İstanbul’dan, diğerleri Ankara’dan onları ziyarete gelmiş, niye kıralım onları diyerek endamlarını bize pek bi güzel gösterdiler, hem de Sarıyer göç noktasındaki görülenlerin 5 katı daha yakın mesafeden … Aşağıda göl üzerinde zaman zaman bir şapırtı kopuyordu, 150_200 kadar olan karabatak topluluğunun balık sürülerine dalış ve saldırma anlarıydı bu sesler. Bir ara Akif seslendi “ dikkat guguk” diye, ansızın yakalandık, seyrettik fakat iyi fotoğraf çekemedik, guguk uçar fotosunu kaçırmış olduk :) Yolun kenarındaki çeşmenin yanındaki deliklerden onlarca fare (tarla faresi mi acaba, yuvarlak kafaları, çok iri ve güzel gözleri vardı, ben türünü bilemiyorum tabii ki ), onlarca delikten sadece 2 saniye süreyle başlarını çıkarıyor, çimen koparıp hemen deliğe giriyorlardı, yuva yapma hareketleri olduğunu belirtti arkadaşlar. Bu şirinlerin fotoğraflarını çekmeyi planladığımızda hemen 3 Y kuralı aklımıza gelip gülüştük. Yoksa görüntülerini TN de veya FK de mi yayınlamalıydık…
1 saatlik gözlem ve fotoğraf çekimlerinden sonra Nallıhan tarafına yola koyulduk. Eymür köyü yol tabelasına gelmeden 500 mt kadar önce otoyolda bozukluk vardı, yıkılmış olan köprünün yanından toprak yol olarak yan yol yapmış Karayolları kurumu, oradan geçtik. Bir gün önce muazzam miktarda yağmur yağmış, ardından oradakilerin tabiriyle “ ceviz “ büyüklüğünde dolu yağmış ve köprüler çökmüş, tarlalar sular altında kalmış, buğday tarlaları yamyassı olmuş, kiraz ağaçlarının çiçekleri dökülmüş, umarız az ziyanla atlatırlar bu seneyi. Nallıhan tepelerinde rehberimiz Mehmet Bey’ in dağ evinde soluklandık, soğuk içecekler ve kurabiye yedik. Hemen yanımızdaki yamaçta tepeli toygar, kuyrukkakan, ibibik çiftini, tarla çintesinin güzel ötüşünü izledik. Haziran başından itibaren hem onları, hem de iki çeşit örümcek kuşunu, karabaşlı çinteleri, kiraz kuşlarını, sıvacı kuşlarını ve ilerdeki badem ağacı etrafında belli zamanda arı kuşlarını 5 mt yakından görüp fotoğraflayabileceklerini söyleyerek heveslendirdim arkadaşları. Oradan ayrılıp diğer bir bölgede küçük akbabaları kuzgunlarla birlikte izledikten sonra Sarıyar Barajı tarafına yola koyulduk ( Nallıhan’ dan Ankara istikametine giderken 4_5 km. ilerde düz yola çıkınca ve soldaki benzinliği geçince hemen sağdan ayrılan yol, tabelalarda Sarıyar Barajı ve Mihalıçık yazar ), iki tarafında ağaçlar dizili 15 km. kadar süren yolda yeşil tarlalar arasından devam ettik.. Bu yolda yaz aylarında; kızıl şahin, küçük kerkenez, toygar, çinteler, örümcek kuşları, bol miktarda kuyrukkakanlar , arı kuşları, gökkuzgunlar, sakalar, floryalar, çıvgınlar, ispinozlar görebilirsiniz. Yola devam ederek soldaki tepelerdeki Hıdırlar köyü hizasından geçerek Emre Sultan Köyüne geldik. Biliyorsunuzdur burada Yunus Emre’nin hocası Tabduk Emre’nin türbesi vardır ve birkaç yıldır temmuz ayında anma törenleri düzenlenmekte, bilir misiniz ki bu köyde hiçbir düğün ve bayramlarda davul zurna çalınmaz. Ayrıca bu geldiğimiz yol tarihi ipek yolu güzergahıdır. Köyde gölge bir vadide konakladık, hem dinlendik hem kaymaklı_peynirli_soğanlı_cevizli özel köy çöreklerinden yedik :) Can, Serkan’dan diğer çöreğin yarısını istese de maalesef alamadı.. Dinlendiğimiz esnada; kaya sıvacısı, kırmızı gagalı dağ kargası, gökardıç, kara leylek, angıt gibi epey tür gördük, hatta bir ara Akif deredeki ağaçların olduğu tarafta ishak kuşu sesi duyduğunu bile söyledi, arayalım dediysek de görmemizin zor olduğunu belirtince vazgeçtik. Daha sonra da rehberimiz Mehmet Kurnaz eşliğinde; taşları yuvarlaya yuvarlaya, ayaklarımız kaya kaya sarp tepelere tırmandık ve 4 ayrı mağarada ekolu sesler çıkararak, ellerimizi çırparak puhu aradık, tabii ki rastlayamadık.
Arkadaşlar ikindi vakti tekrar Ankara tarafına geri döndüler, ben bir gün önce domuz leşine gelen yırtıcılar hakkında tepelerdeki çobandan bilgi almak için dağ yamaçlarına gittiğimde, artık saat 18.00 olmuş ve güneş batmıştı, görüşüp dönmek üzereyken aniden uçup ileriye konan çoban aldatanı görünce sevindim, çünkü daha önce rastlamamıştım. Önce dere yatağında süründüm uzak kaldı ve ışık azlığında uygun destek bulamadım, yaklaşmayı denedim, çalılar dikenler yüzüme, vücuduma batsa da yanına çok yaklaşmama müsaade etti ve iyi bir görüntü verdi, ismi öyle olsa da Trakus’luyu aldatamadı :)
Arkadaşlarla zevkle vakit geçirdiğimiz o günün birkaç saatini özetlemeye çalıştım, bizim o gün hissettiğimiz heyecanı ve güzel doğayı bir miktar da olsa sizlere aktarabildiysek, yüzümüzdeki tebessüm artacaktır.
Arkadaşlar adına, sevgiler ve selamlar sunarım…
Yazı: Arslan KEZER (KANDIZLIK)
Fotoğraflar: Arslan Kezer (KANDIZLIK), Can Ateş (atesc)