X Simge
TR EN
X Simge
TR EN
Belgeli Tür 506
Fotoğraflar 92817
Gözlemler 9870
Videolar 1349

HABERLER


Bir başarı hikayesi mi, yoksa bir kümes hayvanı mı?

Haberlere Geri Dön Okunma Hiti. : 979
1 Yorum Beğen | 1
bir-basari-hikayesi-mi-yoksa-bir-kumes-hayvani-mi-

Sevgili Kerem Ali Boyla\'dan çarpıcı tespitler:

 

Kelaynaklar en yüksek küresel tehlike sınıfı Kritik Tehlike‘den (CR) çıkıp Tehlike (EN) kategorisine girdi. Bu şu anlama geliyordu, yıllardır soyu tükenen kuşların sembolü olan kelaynak, yapılan doğa koruma çalışmaları sayesinde eşikten dönmüştü ve yerküreyi bizimle paylaşmaya devam edecekti. Bu güzel haber, medya ve sosyal medyada \"tarihi başarı\" olarak hızla paylaşıldı.

Kelaynakların yaşadığı alanların başında Urfa Birecik geliyor. GAP turlarında Birecik’i ziyaret ettiyseniz, oradaki üreme istasyonundaki kuşları görmüş olabilirsiniz. Günbatımında kalabalık kelaynak sürülerinin Fırat’ın üzerinden alay alay geçtiğine de tanık olmuşsunuzdur. Bu durumda Birecik’te 40 yıldır devam eden koruma çalışmalarının başarılı bir sonucu olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bu sorunun cevabı maalesef hayır. Bugün kelaynaklar yabani olarak sadece Fas’ta yaşıyorlar. IUCN’in (Dünya Doğa Koruma Birliği) tür tehlike kategorisini düşürmesinin de yegâne nedeni Fas’taki nüfusun çoğalmış olmasıdır. Keza Kelaynak 1989 yılından beri Türkiye’de soyu tükenmiş kuşlar sınıfındadır. Birecik’teki kelaynakların hayvanat bahçesi kuşlarından çok bir farkı maalesef yok.

Zaten IUCN adına kuşların kırmızı liste sınıflarını düzenleyen Dünya Kuşları Koruma Birliği’nin (BirdLifeInternational) haberini[1] incelediğimizde Türkiye’nin adının geçmediğini göreceksiniz. Daha kapsamlı basın bildirisinde[2] de bizim kuşlar, Avrupa’daki hayvanat bahçeleriyle beraber en son cümlede anılıyor.

En başta kabul etmemiz gereken gerçek, Türkiye’deki kelaynağın soyunun tükenmesine engel olamamış olmamızdır. Tek kelime ile başarısızız!

En iyisi kelaynağın hikayesini biraz anlatayım…

Kelaynak 1960 yıllarda hem sağlık bakanlığının sıtmaya karşı ve tarım bakanlığının çekirgeyle mücadele için kullandığı DDT ilaçlamasından sonra yaklaşık bir 13 yıl sağlıklı yumurta koyamadı. DDT yumurta kabuğu oluşumuna engel oluyordu. 1973’te üremeye başladıklarında sayıları 600 çift kuştan 23 çifte inmişti.

Bu noktada WWF (DünyaYaban Hayatı Koruma Vakfı) ve Orman Bakanlığı 1977 yılında bir proje yaparak 32 yabani kuşu esarete aldı. Hedef bir yandan sayıları arttırmak, diğer yandan da göç alışkanlığını korumaktı. Diğer yandan 34 kuş serbest bırakıldı ve onların göçe gidip gelmelerine izin verildi. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ve kafes dışında tutulan 34 serbest kuştan oluşan göçmenler her yıl kayıp verdi ve 1988 yılında geriye üç birey kaldı. Ertesi yıl üç kuştan sadece biri geri dönünce Birecik kelaynakları tükenmiş kabul edildi.

Elde kalanlar, göç etmeyi unutmuş veya hayatında hiç göç etmemiş yavru kuşlardan oluşan kümes kuşlarıydı. Bugünkü kuşların ataları bunlar.

Fakat hikâye burada bitmiyor…

1990 ile 2000 yılları arasında Bakanlık, kuşları iki bekçiye emanet etti. Bu esnada kümesteki tüm eksik koşullara rağmen, kelaynaklar müthiş bir üreme performansı gösterdi. Her yıl yaklaşık 19 ila 20 genç kuş, temmuz sonunda kümesten ayrılarak bilinmeyen alanlara göçe gittiler. O zamanlar kafesleri temmuzda kapatarak göç güdüsü ile koloniden uzaklaşmaya çalışan kuşları tutsalardı, belki bugün Birecik’te 500 kelaynak olacaktı. Keza bu kuşların muhtemelen tamamı öldü. Kafesteki birçok kuş ise hayvanat bahçelerine dağıtıldı.

Sonra hiç olmadık bir gelişme yaşandı. 2002 yılında Giancarlo Serra isimli bir İtalyan 2002 yılında Suriye Palmyra’da küçük ve göçmen bir koloni keşfetti. Bizim kelaynaklar gibi Etiyopya’ya giden göçmen kuşlardan oluşan bu koloni, Türkiye’deki nüfusa dikkatleri topladı. Bir anda bizim yarı-evcil kuşların tekrar yabani olabileceği umudu doğdu. Bakanlık, Doğa Derneği ve İngiliz ortakları beraber çalışmaya başladılar, bazı kuşlar halkalandı, hatta uydu vericili bırakılan 23 kuş Birecik’ten kalktı, doğrudan Suriye’deki koloniyi ziyarete Palmyra’ya gitti. Yani bizim kuşlar, Suriye kuşları ile aynı popülasyona ait olabilirdi.

Ancak Birecik’te verici takılan kuşların hiçbiri geri gelmedi. Ya vuruldular, ya da zehirlendiler. Geri gelemedikleri için başka kuşları da yanlarında götürerek yeni bir göç rotası oluşturamadılar.  Bu esnada Palmyra’daki kuşların sayıları da azalmaya başladı. Üstüne üstlük, 2013’te Suriye savaşı başladı. Palmyra kolonisi tahrip edildi, kuşların bir bekçisi savaşta vuruldu, diğeri de kaçarak Türkiye’ye geldi. Bir anda parlayan umut ışığı da sönmüş oldu.

Yani gene kaldık kümes kuşlarıyla baş başa …

Peki Türkiye neden başarısız oldu? Kelaynak kurtulabilir miydi?

* 1980 yılında kelaynak “nesli doğada tükenmiş” olarak ilan edildikten sonra herkes projeden çekildi. Ardından bakanlık tüm kelaynakları iki bekçiye emanet etti. Bir biyolog veya veteriner atayamadı, atadıkları Birecik’te kalmak istemedi.

* 2000 yılında bazı idealist biyologlar Bakanlık bünyesinde çalışarak kelaynakları tekrar gündeme taşıdılar ve ilk halkalama çalışmalarını başlattılar. Ancak sonra bu idealist arkadaşlar devlet yapısı altında devam edemedi.

* 2003 yılında Suriye’deki koloninin bulunmasıyla fırsat tekrar kapıyı çaldı. Doğa Derneği ve BirdLifeInternational aracılığı ile yeni fonlar ve projeler geliştirildi. Proje oturana kadar en az 4 proje elemanı değişti. 2008 yılında, projenin en yoğun döneminde, derneğin genel müdürünün Bakan’a “Doğa’nın Seri Katili” demesi ile alanda çalışmaları yürüten Doğa Derneği’nin devletle ilişkileri ve dolayısıyla projedeki ortaklık büyük darbe yedi. Zaman içinde uluslararası kelaynak uzmanları da zaman içinde ayrıldılar.

* Belki de, en başında, hiç esarete alınmayacaktı. Esarete alırken sevgilileri birbirinden ayırmamak gerektiğini düşünmek gerekiyordu, vs. Bunu Tansu Bey’e danışmak veya Reşit Akçakaya’nın makalesini okumak lazım…

Peki bundan sonra ne yapabiliriz?

Öncelikle “emeğe saygı” edebiyatından bir nebze kurtulmamız gerekiyor. Bir şeye emek vermemiz, o konuda başarılı olmamız anlamına gelmiyor. Oysa toplumsal olarak, maçı 3-0 kaybetse de “iyi oynamıştık” diyoruz ve başarısızlıklarımızla yüzleşemiyoruz. Oysa öğrensek neden başarısız olduğumuzu, bundan ders çıkarabiliriz. Hatta başarılı insanın en büyük kapitali başarısızlıkları değil midir?

Evet, doğru… Kelaynaklar için 40 yıldır çalıştık, kafesler kuruldu, 2000 yılında 47 kuş olan nüfus 2018 yılında 270’e kadar arttırıldı, ulusal ve yerel dernekler başarılı tanıtım programları hazırlandı, serbest dolaşan kuşların sayıları arttı. Ama bu kuşların tükenmelerine engel olamadık ve tükenmiş olduğu gerçeğini değiştiremedik.

Başarısızlık konusunda yalnız olmadığımızı da hatırlamak lazım. Japonya’da soyu tehlikede olan Nipponaynakları için yapılan projeler de başarılı olamadı. Koca Japonya bu türü kurtaramadı. Oysa denizin öte tarafındaki Çin, aynı türü ücra bir köyde keşfettikten sonra 1980’li yıllardan beri iğneyle kuyu kazarcasına çalışarak ve nüfusu hiç esarete almayarak türü kurtardı! Bu iş biraz da şans işi.

Ders çıkarmamız gereken bir konu da tür koruma yaklaşımları ile ilgili. Ülkemizde ve dünyadaki birçok doğa koruma projesinde hayvanlar çit çekerek ve kafese koyularak korunuyor. Ancak bu sadece geçici bir çözüm olmalı. Temel amaç, sayıları arttıktan sonra yabani yaşam alanlarına bırakmak olmalı. Örneğin Belgrad Ormanı’nda bildim bileli bir geyik koruma çiftliği var. Buradaki hayvanlar samanla beslene beslene inekleşmişler. Üstelik evcilleşme nedeniyle çoğunda genetik bozukluklar ve evcil hayvan hastalıkları baş göstermeye başlamış. Diğer yandan bu hayvanların salınabileceği ormanda yaşayan köpeklerin geyikleri yaşatma şansı yok. Piknikçiler, hayvan sevenler ve hayvanlarını terk eden sorumsuz insanlar nedeniyle ormandaki yüksek köpek nüfusu nedeniyle geyiklerin yaşama ihtimali yok olmuş durumda.

Kelaynakların salınabilecekleri yeni alanlar bulmak, yeni koloniler oluşturabilecekleri yeni kaya yarları bulmak da neredeyse imkânsız. Güneydoğu Anadolu’da bile her yerde ya insan var, ya da kalan ücra kaya uçurumları ve nehir kıyıları da Dicle ve Fırat’a yapılan barajlar nedeniyle kayboldular.

Her şeye rağmen umutlu olmak için de bazı nedenler var!

Doğa korumada çok başarılı örnekleri olan bazı yabanileştirme/yeniden-yerleştirme (re-introduction) çalışmaları da var. Kelaynak 400 yıl öncesinde Alpler’de de yaşıyordu. Bu nedenle Avusturya’daki Tirol hayvanat bahçesinin çok kalabalık bir kelaynak grubu var. Kısa zaman önce Avusturya ve Almanya’da bir grup kelaynak yabanileştirildi ve doğada kendi başlarına yaşamaya başladılar. Üstelik Avusturya grubu hafif bir uçakla İtalya’da bir kışlama alanına da göçettirildi. Yani çok yakında Alp dağlarında tekrar göçmen kelaynak alayları gözükebilir.

Benzer bir coğrafyaya sahip İspanya ise işleri daha da ileri götürmüş. Uzun zamandır saldıkları kelaynaklar tamamen yabani olarak doğadaki kayalıklarda üremeye başlamışlar. İspanya nüfusunun Fas nüfusu gibi göçmen olmaması da, bu doğal restorasyonda bir kolaylık. Oysa bizim kuşların doğasında göç var.

Bizim kelaynaklar için hâlâ umut var. Esaret altında kalan kuşların sayıları 270’i buldu. Bakanlık bünyesinde hâlâ ısrarla kuşlara verici takarak onları göçe bırakmaya çalışıyorlar. Ortadoğu’nun silah dolu coğrafyasında bu kuşların çoğunun hayatta kalması kolay değil. Ancak bir kere Afrika’ya geçseler, belki gene Etiyopya’ya uzanan göç rotasını yeniden yaratacaklar. Keşke barış ortamı olsa da, bu kuşları bir şekilde alıştırsak ve hafif bir uçakla bu kuşları Etiyopya’ya kadar uçursak. Belki de hiç yılmadan elimizdeki kuşları salmaya devam etmeliyiz. Bu kuşların göçleri başarılı olduğunda, yarı-yabani nüfusun tekrar yabani bir nüfusa dönüşmesi mümkün.

Ne olursa olsun, kelaynakları yaşatmamız için birçok neden var. Onlar Birecik tarihinin canlı tanıkları, uzun soluklu bir doğa koruma hikâyesinin somut oyucuları ve şehrin kültürel mirasının bir parçası. Ne mutlu ki hâlâ Birecik semalarında uçuyor, Fırat’ta günbatımı sırasında daireler çizerek bize unutulmaz anılar yaşatıyorlar.

Birecik’teki kelaynaklara selam olsun!

Kaynaklar:


[1] http://www.birdlife.org/worldwide/news/red-list-northern-bald-ibis-pink-pigeon-making-comeback

[2] http://www.birdlife.org/sites/default/files/red_list_update_for_birds_-_two_iconic_species_saved_from_extinction_by_conservation_action.pdf

Foto: Nedim İlkin

https://yesilgazete.org/blog/2018/11/27/kelaynak-bir-basari-hikayesi-mi-yoksa-bir-kumes-hayvani-mi-kerem-ali-boyla/?fbclid=IwAR1ohu9h8jRGdZ34WSfUZB-WDiWVA_zMWq1iy7d57hxiYFGlx4rfMKuKNF4 

 

Yorumlar

kadirne kadirne 12.06.2023 18:37:23

Teşekkür ederim.....

Gavurdağlı Gavurdağlı 12.06.2023 18:37:23

Bam teline dokunan bir yazı. Dilerim okur ve anlarız. Emeklerinize sağlık..

kadirne kadirne 12.06.2023 18:37:23

Öncelikle kendime pay çıkarmalı mıyım bilemiyorum. Çünkü geçenlerde Kelaynakların güya kurtarıldığını ima eden haberin altına Kerem’in yazısının linkini paylaştım Trakusta.||Ben 2004 yılında idealist bir Zootekni öğrencisi olarak, doğa korumaya kendi mesleğim açısından nasıl bir katkı yapabilirim noktasından yola çıkarak ve kelaynaklar için de gerçekleşeceğini umut ettiğim reintroduction (yeniden yerleştirme) hayalleriyle 1 yılımı Kelaynaklar için harcadım. ||Ama benim başımdaki proje sorumlusu arkadaş, bırakın zootekniyi, zoolojiyi, makina okumuş pozitif bir çevreciydi. Şu anda aynı dernekte Kelaynaklardan sorumlu arkadaşın sıfat ve niteliklerinde o günlerden bugünlere pek de bir şey değişmedi ne yazık ki. ||Yine yıllar sonra biyolog olan eşim aynı dernekte çalışmaya başladığında onun ve diğer birkaç arkadaşımızın başına koordinatör sıfatıyla konan, daha fazla para alıp daha fazla yetkisi olan kişi de bu altyapı ve eğitimden uzak bir lise mezunuydu, üstelik çeşitli sıfatlarla da parlatılıyordu (x,y,z uzmanı olarak). Yıllar boyunca hiçbir bilimsel altyapısı olmayıp sadece yabancı dil bilen bu pozitif arkadaşlar, biyolojik çeşitlilik projelerinde biyologlardan, tarımsal üretim ve kırsal kalkınmayla ilgili projelerde de ziraat mühendislerinden, çevre eğitimlerinde de öğretmenlerden daha fazla maaşla KOORDİNATÖR sıfatıyla çalışmaya devam ettiler. Hatta Veteriner hekim olmayan bir arkadaşı da (kendisi iyi niyetli olduğu halde) yaban hayatı rehabilitasyon uzmanı olarak lanse ettiler. ||Bu insan tercihleri Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çalışma yasalarına aykırıdır arkadaşlar.||Bu güzel ülkeye Türkiye demeyen ve ısrarla Anadolu diyen mütareke çevreciliğinden artık medet ummaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Artık arayı iyi tuttukları ve sırtlarını yasladıkları Avrupalılar bile kendilerinden açıkça yaka silkiyor. O yüzden zoraki olarak uzun bir aradan sonra tekrar kuşlardan bahsetmeye başladılar.||Bu meselenin daha birçok bileşeni var ama uzun uzun irdelemek de farkındalığın ötesinde pek fayda sağlamıyor. Hele hele siyasi boyutu da bir gerçeklik olsa bile sonu olan ve sonuca gidecek bir tartışma değil.||Ama şu kadarını söylemeliyim ki, laf olsun diye yönetim kurulu oluşturunca kurumsal olunmadığı gibi, genel kurul yapınca da demokratik olunmuyor. Bu anlamda kuşlar konusunda Trakuştan daha demokratik ve kurumsal bir oluşum göremiyorum açıkçası. Hakedilmiş bir otoritenin, hem kurumsallığın hem de demokrasinin sürdürülebilirliği açısından bizim gibi geri kalmış toplumlarda gerekli olduğunu düşünüyorum.||Trakuş etkinlikleri katılımcıların kendi paralarıyla yapılıyor. Ancak kuş gözlem konferansları yapılırken katılımcıların yol paraları bile ödenirdi. Bunda ne sakınca var denilebilir. O kuş gözlem konferanslarının parasını kim veriyorsa gündemi de o belirlerdi. Örneğin Türkiye en önemli kuş göç yollarını barındırdığı halde o kuş gözlem konferanslarında sulak alanlar, Ilısu barajı falan konuşulup yürütülen projelerin, bilimsel olmayan sunumları yapılırdı. Yani bu memleketin doğasının en önemli tek mevzusu, sulak alanlar ve Ilısu Barajı, Dicle nehri gibi lanse edilirdi. Çok şükür fotoğrafçı dostlarımızla artık paylaşımlarımız bu memleketin dinamiklerini hiçe sayan bu yüzeysellikte olmuyor.||Bu yönüyle bırakın Trakuşu, avcıların, sakacıların ve atmacacilarin bile yurt dışından fon bularak etkinlik yapan kuş gözlemcilerinden daha ilerde olduğunu söylemem gerekiyor. Derneklerine kendi ödedikleri aidatlarla etkinlik yapıyorlar. Böylece her birinin doğal bir demokratik hakkı oluyor. Oysa Türkiye’deki kuş gözlem konferanslarında İngiltere’deki bir RSPB üyesinin daha fazla “DEMOKRATİK” hakkı var.||Yazıya gelince de tabii ki emek de vermiş biri olarak katıldığım birçok nokta olsa da biraz yüzeysel bulduğumu söylemeliyim. Sanki içinde Batılıların dediğini yap yaptığını yapma zihniyeti var gibi. Kelaynakları bu hale getiren de bu zihniyettir zaten!||Kerem gibi ekabir biyolog arkadaşlarımızın captive breeding deneyimlerini küçümsemeden önce, bunca zaman yapılmış pek çok şeye ve biyolog olan meslektaşlarının ucuz iş gücü kaynağı olarak görülmesine karşı da bir şeyler söyleyebilmesi gerekirdi. O zaman kelaynaklar için zaten yol katedilmiş olacaktır diye düşünüyorum.||Bu iş yetiştirme (captive breeding) olmadan olmaz, bilim olmadan hiç olmaz. Bu kuşları elinizde dürbünle, doğaya dokunmadan proje yazarak kurtaramazsınız. ||

rousettus rousettus 12.06.2023 18:37:23

Kerem çok teşekkürler. Gündüz ders, toplantı derken mesajını şimdi gördüm (hala fakültede çalışıyorum). Az önce telefonla arayanlar oldu. Birecik'e kaç kez gittiğimi hatırlamıyorum. Sanırım 20-25ten az değildir. Son üreme kolonilerinden Palmira dahil Suriye'nin hemen her tarafında arazi çalışması yaptım; keza Ürdün'ün bir çok yerinde. Gözlemlerim senin yazıklarıyla örtüşse de kelaynak konusunda yanılmayı (belki yanılmamazı) çok isterim. Yeterki bu özel ve güzel kuşlarda doğada varlıkları ve göçleri devam etsin, (onlar için) ben geri adım atmaya hazırım. Sağlıcakla kalasın.

baburh baburh 12.06.2023 18:37:23

Eline sağlık Kerem.

wolfkenan wolfkenan 12.06.2023 18:37:23

bu kuşlara aynı yabankazları ve turnalara uygulanan göç alıştırmalarında kullanılan planör eğitimi ile başarı yakalanamazmı diyeceğim ama birden vazgeçiyorum varsın bizim Birecik'te yaşamaya devam etsinler neden mi diyenler olabilir nereden geçecekler savaş altındaki Suriye'den,gözü dönmüş uçan her canlıya ateş eden Lübnan ve Mısır belasından otrusunlar oturdukları yerde,bu kuşlardan neden ülkemizin daha kuzayine doğru lokasyonlarla istasyon oluşturulmuyor en azından kuzey güney yer değiştirmeleri ile kümes kuşundan yarı yabanıla geçebilirler,evet bunlar uzun bilimsel işler ama koskoca ülkenin bilimadamları mutlaka çıkacaktır,bu kuşlarında artık daha geniş kapsamlı projelere ihtiyacı olduğu aşikar ama lütfen Suriye Lübnan Mısır üçgenindeki beladan uzak tutulsun,saygımla...

kerem kerem 12.06.2023 18:37:23

Çok teşekkürler, bir biliminsanı olarak senin yorumun çok değerli, Ahmet.

rousettus rousettus 12.06.2023 18:37:23

Bence son derece yerinde tespit. Kerem, eline sağlık. Altına imzamı atacak kadar katılıyorum.


DİĞER HABERLER
Yeni Türler, Belgeli Tür Adedi : 506  
Copyright TRAKUS © 2008 - 2025 Türkiye'nin Anonim Kuşları: Sponsor ESİT