Yazıyı okursanız şununla birlikte lütfen: http://fizy.com/#s/1djjdj
25 imin bitip 26 ının başlamasına dakikalar kaldı. Geride bırakılan 25 sene...Eskiden büyüklerin geçmişe bakıp "bir anda geçmiş gibi" demelerine şaşırırdım. Nasıl olurda zaman bu kadar hızlı geçebilirdi ki? Çocukken dünyaya bakışımız merak dolu gözlerle olduğundan öğrenilen herşey zihinde büyük bir yer kaplıyor ve unutulmuyor. Halbuki yaş ilerledikçe, bütün bu geçen zamanın çoğu anını yapmak istediklerim ve sevdiklerimle dolu dolu geçirmeme rağmen, şu an bende geçmişe baktığımda pek çok şeyi hatırlayamıyorum. Sanki koca "bir an" yaşamışım gibi. Öyle bir an ki sanki sıkıştırılmış bir bilgisayar dosyası, açıldığında ortaya çıkacak binlerce anı ve hatıra ile dolu.
Üstelik kafam kemale erdikçe içimi daha çok bir yaşama sevinci kaplıyor. Sanki hayatın kıymetini daha çok anlıyorum. Aslında ne sevinç ne de kıymet; daha çok ruhumun derinlerine işlenmiş ama her insanda varolan bir korku gibi. Tıpkı bu ağaçkakanın dört parmağıyla ağaca tutunup görmüş geçirmiş ağacın gövdesinde kendine bir pay çıkarmaya çalışması gibi bende yaşlanmış dünyaya tırnaklarımı geçirip, dört elle sarılmaya çalışıyorum. "Her an ecel kapımızı çalabilir" gerçeğine karşı bir savunma mekanizması gibi. İnsan işte...Ne tuhaf bu şekilde düşünebilmek...Ancak "yaşamak" buna deniyor. Hoş, insanlar yaşadıkça içindeki çocuğu öldürüyor galiba:) 25 in son saatini bunlarla geçiriyor ve hayatımı tahlil ediyorum. Bir 25 daha sonra çocuksu bir sesin "Emin amca" dediğini duyar gibiyim :))