KAMİLE...
Göl kıyısında bir çift kuzgun yaşardı.Aynı kayalıklarda üç çift kerkenez,üç yüz karga,yetmiş saksağan ve ötücüler de vardı.Ve bir de kelebek,zerafet sembolü Duvar tırmaşıkkuşu.
İki bin sekiz yılında Sevgili Çapacı geldi.Bir kaç fotoğraf çekti,beti benzi değişti.Abi ne kerkenezi,bu Gökdoğandan iri,nerdeyse Şahin gibi,dedi ve o ana kadar Kerkenez sandığım Uludoğan ile,üç yıl sürecek maceramız başladı.
Bir gün Sevgili Özdil geldi hazin hikayeyi anlattı ;
Doğadan çalınan yüzlerce masumdan biri.Eskişehir deki yuvasından koparılmış bir yaşında yavru bu.Eğitip,sahiplenmek isteyen manyağın birinden,normal bir doğanın dayanamıyacağı türlü işkenceler görmüş.Özgürlüğüne öyle düşkün ki,zalimin her zulmüne dayanmış,asla boyun eğmemiş. Bu alemde boyun bükmeyen yırtıcının boynunu koparırlar.O psikopatı nasıl etkilemişse buralara kadar getirip serbest bırakmış.Bence söke söke özgürlüğünü geri alan bir Spartaküs bu.
Bunun meraklısı çoktur,korkarım yine alırlar diye uyarınca,terk edilmiş bu taşocağı ikametgahım oldu.
Kuşlara sevdalıyım da,minik bir tüy yumağı Kelebek ile,bu hoyrat iki dev pençe bir başka.Onlara sevdalı değil,karasevdalıyım
Aymazlığım yüzünden haber çabucak yayıldı,tüm Ülke çalkalandı ve onlar sayesinde tekmil kuşçularla tanışma şansı buldum..
Sevgili Erkan her geldiğinde ve her nedense Kamil nerde diye sorardı.Ulen Oğul bu er değil,hatun kişi dediğimde,kızma Ağbi Kamile olsun o zaman dedi ve adı Kamile kaldı.
Anlayacağınız eski köye yeni bir konuk geldi.Şahin,kartal ne görseler tanır ve saldırırlar.Gel gör ki bu kimseye benzemiyor canlı hayalet gibi.Kabadayı Kargalar,fırsatçı Saksağanlar O nu defetmek için neler yapmadılar ki.Birleşip ordu kurdular,akın akın,öbek öbek saldırdılar.Bizans Surları nı dövercesine konduğu her noktayı bombaladı,savaş üstüne savaş açtılar.Ardı arkası gelmeyen merhametsiz savaşlar.O,vakur ve sessizdi hep.Asaletin,cesaretin,maharetin,ferasetin ve tartışmasız Ulu bir Güç ün sembolü oldu.Onca saldırıları ustaca savuşturdu.Yaralanıp,yolundu ama boyun bükmedi.
Kuzgunlar bile epey bir maraza çıkardılar O na ilk günler.Nemenem bir kayaya çarptıklarını anında öğrendiler.
Kerkenezler durur mu ? Toplu halde taaruza geçtiler,tiz çığlıkları aynalarda yansıdı.Uzun süren bu savaşlar zamanla eğlenceli bir hal aldı ve bu sayede genç kerkenezler,uçuş,dalış,manevra,savunma,saldırı,hız gibi teknikler, Azim ve İrade , Soğukkanlı Psikopatlık gibi yaşamsal taktikler öğrendiler.
Karga garnizonu Güney Kayalar,Saksağan gernizonu batı yakası,Kamile nin karargahı ise Kuzey Kaya nın izbe kuytularıdır.Kerkenez ve Kuzgunlar göle bakan yamaçlarda yuvalanır,Kelebek ise adı gibi özgür ve barış elçisi gibi dokunulmazdır,ortalardadolaşır.
İki bin sekiz kışında Karga saldırıları had safhaya ulaştı,bahara kadar sürdü.
Kader,o gün de oradaydım.Güneş iki mızrak boyu çıktı çıkmadı,Uludoğan sessizce süzüldü,Çatalca yönünde gözden kayboldu.Kargalar ılık bahar güneşi altında mayışmış,miskin miskin tüylerini temizlemekle meşgul.
Güneş epey yükseldi.Kuzey Kaya nın tepesine yayılmışım.O dönmedi,Kelebek de ortalarda görünmüyor.Göldeki kuşları izliyorum dürbünle.Yaprak salınmıyor,çıt çıkmıyor.Fırtına öncesi mi ?
Demez olaydım !..
Ve bir anda ve aniden gökten gülle düştü sanki.Güney tepelerde kıyamet koptu.İrkildim,Bir refleksle döndüm,güneş gözümü alıyor,bir şey göremiyorum.Yer yerinden oynuyor ve bu asude cennet cehenneme dönüyor.Tüm kargalar,saksağanlar havalanmış,çılgınlar gibi sağa sola uçuyor,çığlıklar kabarıyor,kayalarda patlıyor.Kıyamet dedikleri bu olsa gerek.Dehşet içindeyim.
Belli ki eşkiya birlik olmuş,kızın yolunu kesmişler.Kanım dondu.Kendi kendime söyleniyorum ; Bu kez işin bitik Evlat!..Kızım kaç! Kızım uzaklaş!..Bu kez işin bitik!..
Bir yanda haydut sürüsü,bir yanda zavallı.Kargalar bir musibetten kurtulmak istiyor,zavallı ise hayatta kalmak.İşte kader anı.
Her an peşindeler.Bir batı tepelerde görünüyor,bir güneyin zirvelerinde.Bazen gök yüzünde kayboluyor,bazen vadide.Ama uzaklaşmıyor,her defasında geri geliyor.Şimşek gibi süzülüyor,yay gibi geriliyor,ok gibi atılıyor,hayalet gibi aralardan sıvışıyor...
Uzaklaşsana be Kuzum,uzaklaşsana!.. Avazım boğazımda düğümleniyor.O na ulaşamıyorum.Artık bir şey duymuyor.Ölmeye niyetli besbelli ve yolun sonu görünüyor!.. Kimsenin kaytarmadığı,yiğitçe döğüştüğü bir kahramanlık destanının tam da ortasındayım.
Bir an kadar kısa,belki bir asır kadar uzun bir zaman diliminde umutlarım sönüyor.Aman tanrım! Yüz kadar harami üzerine çullanıyor.Keşke rüya olsa da bu kabustan uyansam.Bu kez işin bitti Kızım!..Kahretsin eli böğründe,çaresizce debelenmek ne acı!.Umutsuzca bağırıp çağırıyor,kanatların süs için mi,kaçsana be orospu!..diye söyleniyorum.Artık göremiyorum.O nu göremiyorum!...Artık tamam?..Kabullen!...Hayır!...
Son demlerinde yanında olmak için çırpınıyor,keskin kayalara,kara çalılara takılıp tökezliyor,düşüyor,tekrar toparlanıp O na doğru koşuyor koşuyorum.
Nefesim kesildiği bir an küçük dilimi yutasım geldi.Gözlerimi oğuşturuyor,tekrar tekrar bakıyorum.Evet evet bu O,gerçekten de O.Taa masmavi gök yüzünde,bir nokta gibi.Ve hala yaşıyor...
O nu yeniden ve dimdik ayakta görmek...Gözlerime inanamıyor,göz yaşlarıma engel olamıyorum.
O ana kadar hiç duymadığım tiz çığlığı ile irkiliyor,yüzlerce düşmanına kafa tutup,meydan okuduğunu fark ediyor,kahroluyorum.Yeri göğü inletirken sanki bana sesleniyor serseri Bekle ve gör .Ve nedense,psikopat bir insanı bile pes ettirdiğini hatırlıyorum birden.
Etten,tüyden,kemikten değil,çelikten mamul sanki.Ne cesaret,ne azim,ne hırs,fizik kurallarını tersyüz eden manevralar,hele de o hız.
Bir yanda haydut sürüsü bir yanda Özgür Savaşçı.Bu O nun menkıbesi...
Güdümsüz bir mermi gibi indi göklerden.Kurşun olup yağdı düşmanlarına.Amazonlar gibi daldı yorgun savaşçılara.Gülle olup çarptı,önüne geleni tavuklar gibi yoldu.Gökten kara marsık gibi kapkara tüyler yağdı.Ve biçare kargalar tüy deryasında boğuldu,çil yavrusu gibi dağıldılar.
Kamile mi ? Yaralanıp yolunsa da yaşam hakkını kazandı.Yerden gelengi fışkıran bu dazlak tepeleri pek sevdi.Beslendi,semirdi,eskiyen tüyleri yenileriyle değişti,pırıl pırıl parladı,bir ahu,bir fettan olup çıktı. ULU luğunu gösterdi ve kaldığı üç yıl boyunca Kuzgunlar,Kerkenezler ve ötücülerle huzur içinde yaşadı.
Ne de çabuk geçti yıllar.Kış bitti bahar geldi.Takvimler,iki bin on bir yılının,çiğdemler çiçek açtığı sabah saatlerini gösterdiği günlerden bir gün Çatalca istikametinde yine gözden kayboldu.Ne geri döndü,ne gören oldu.Ümidim o ki,Beyaz Atlı Prensini bulmuş,belki de anne olmuştur.
O gün bu gündür yolunu gözlerim.Beyhude olduğunu bilsem de ve umudumu hiç yitirmeden.
Bu gün bu cennet mekanda artık bülbül ötmüyor.Eli silahlı bir yırtıcı el koydu çünkü...
16 şubat 2015 İstanbul
Fikret Can