Sabah erkenden kalkıp, boş geçen baykuş arazisi dönüşünde hazırladığımız çantaları arabaya yükledik. Bizi Melaleucaya götürecek uçağımıza binmek üzere uçuş firması Par Avionun yolunu tuttuk. Daha önce de tedirgin eden hatta korkutan uçuşlar yapmıştım, özellikle de eski Rus uçaklarıyla. Ama bu sefer bizi ne bekliyor bilmiyordum ve ufaktan da korkuyordum. Havalananına varıp da uçakları görünce korkumun çok da yersiz olmadığını anladım. Çift pervaneli 8 kişilik maket gibi şeyler. Bizim gibi 10 kadar diğer yolcu valizlerini ve kendilerini tartip kayıt yapıyorlardı, uçağın taşıyabileceği ağirliği geçmemesi çok önemliydi. Yiyecek, giyecekleri ve uyku tulumlarını geçtim, sadece üçümüzün fotoğraf ekipmanları bile valiz haklarımızı çoktan doldurmuştu. Neyse ki tartı sırasında sona kaldık ve toplam henuz limitin çok altında olduğu için problem çıkarmadılar. Aramıza yeni katılan Abrahamdan ve geliş sebebinden biraz bahsetmek istiyorum.
Bir önceki bölümde tanıştığınız Dave ve Abraham Joffe bir belgesel hazırlığındalar. Belgeselin konusu, Turuncu Karınlı Papağan kadar nadir olmasa da, ondan çok daha gizemli bir kuş, Gece Papağanı. O kadar gizemli ki henüz fotoğrafını çekebilen olmamış. Varlığından haberdar olunmasının ve hala yaşadığına inanılmasının sebebi ise 5-6 yılda bir bulunan ölü bireyler. Kimisi bir dikenli tele takılmış, kimisine araba çarpmış ama öyle ya da böyle tam nesli tükendi derken bir yerlerde tekrar rastlanmış. Ölen bireyler icin kötü tabii ki ama türün varliğinin devam ettiğini bilmek bu yolla bile olsa güzel. Abraham düğün videosu çekiyor ama öyle böyle değil, Avustralyanin en iyi videocularından.Dave ile birlikte Gece Papağanını bulup videosunu çekmek istiyorlar. Belgeselde de diğer nadir papağanları, bu türlerin karşılaştıkları tehditleri, alınan önlemleri ama en çok da Gece Papağanını konu alacaklar. Uçağa bindik ve hemen önümde oturan pilot motoru çalıştırdı, onlarca düğme ve göstergeyi kontrol edip motoru stop etti. Bize döndü ve aramızda şu enteresan konuşma gerçekleşti: - Pilot: Flaplarda problem var, galiba diğer uçağa geçsek iyi olacak - Ben: Flap gerekli bir şey mi? - Pilot: Evet ama sadece iniş ve kalkışlarda Hatta pilot kalkışı flapsız yapabileceğini iddia etti ama biz fazla ısrar etmeyip, eşyaları diğer uçağa taşıdık. İlk baslarda, özellikle de bu olayın üzerine hepimiz biraz tedirgin olsak da yolculuğun devamı inanılmaz keyifliydi. Normalde gidilen rota rüzgar nedeniyle tehlikeli bulundu, bu yüzdende sahil şeridini takip ederek adanın güney-batısına doğru yol aldık. Altımızda koylar, körfezler, zaman zaman kocaman somon çiftlikleri , ufak tefek yerleşimler, bu arada kaptan da kulaklıklarımız sayesinde geçtiğimiz her yeri bize anlatıyordu. Evler ve diğer insan yapısı şeyler birer birer azalmaya, altımızda alabildiğine büyük araziler ve ormanlar belirmeye başladı. Sadece 3-4 kişilik bir grup, keçi yolu tabir edebileceğimiz bir patikada yürüyüş yapıyorlardı. Bu şekilde yarım saat daha gittikten sonra ufukta iniş yapacağımız pist belirdi.. Haritadan da bakmanızı tavsiye ederim, saklı bir körfezin bittiği yerde yemyeşil bir vadi, irili ufakli nehirler..
Öyle çok yer gezip görmedim henüz ama burası şimdiye kadar bulunduğum en güzel yerdi. İnişten sonra kenardaki el arabalarına çantalarımızı yükleyip önümüzdeki 3 günü geçireceğimiz kulübenin yolunu yuttuk. Doğrusu ben dışarıda uyku tulumunda uyumayı bekliyordum, sizin de fotoğraflarda görebileceğiniz oldukça konforlu kulübeler ve ranzalar hepimizi şaşırttı. Hızlı bir şekilde çantaları yerleştirip ranza paylaşımını yaptık Davein güler yüzü ve sosyalliği sayesinde kuşları nerede bulabileceğimizi çok kısa sürede öğrendik. Turuncu Karınlı Papağanlar, Avustralya hükumetinin ayırdığı 7 milyon dolarlık bütçenin yardımıyla kurtarılmaya çalışılıyor. Bu bütçenin küçük bir kısmı da, tek üreme bölgesi olan Melaleuca vadisinde gönüllü calişan doğa severlerin ulaşım, yemek ve konaklama masraflarını karşılamakta kullaniliyor. Gönüllüler yürüyüş yaparken konaklayan ya da bizim gibi kuşları görmeye gelenlerin sorularını cevaplayıp etrafın düzen ve temizliğini sağlıyorlar. Ayni zamanda da kuşların, özellikle bu ureme mevsiminde yuvadan yeni ayrılan yavruların göç edebilmesi için yeterli besini almalarını sağliyorlar. Bunun icin hazırlanmış bir alanda sabah ve aksam birer kere olmak üzere yem veriliyor.Etrafta dolaşıp şansımızı deneyerek kuşları bulmak yerine doğruca yem verilen alana yöneldik.
Alan vadideki az sayıda ağacın ve çalının arasında kurulmuş bir saklanma ve gözlem çadırı ile, yemin döküldüğü bir tabladan ibaret. Cadıra girip kameralarımızı ayarladık ve beklemeye başladik. Kuslar bizim gelişimizden haberdar olsalar gerek, çok bekletmeyip 2′serli 3 grup halinde tablaya inip beslenmeye başladılar. Fotoğraf çekmek için henuz onumde 3 gun vardı ve bu ilk karşılaşmamızda sadece bu güzellikleri izlemekle yetindim. Tahminimden çok daha küçüktüler, uzunca kuyruklarını saymazsak ancak bir sığırcık kadar. Gençlerin renkleri erişkinlerden daha soluk olmasına rağmen onlara isimlerini veren turuncu göbekleri apaçık görülüyordu. Burada saatlerce oturup bu kuşları hiç sıkılmadan izleyebilirdim ama yaklaşık yarim saat sonra tablada fazla yem kalmayınca kuşlar geldikleri gibi alandan ayrıldılar. Sevinç içerisinde kuşların güzelliklerini ve hedefimize ulaşmanın neşesini paylaştik.Daha sonra ekipten ayrılıp etrafı dolaşmaya kara verdim.
Vadinin tabani tamamen su,zaman zaman 10 santim çamura batabiliyorsunuz. Bu yüzden etraftaki bitkiler çok canli ve renkliler. Fakat çok soğuk gecen kış mevsimi nedeniyle çok fazla ağaç yok ve diğer çali benzeri bitkiler de diz boyunu pek geçememiş. Bu yüzden de kilometrelerce uzakta yürüyen insanları rahatlıkla görebiliyorsunuz. Yürüyüş yapanlarla yaptığım kısa sohbetlerde anladim ki bu insanların bir çoğu şehrin gürültü ve stresinden kaçip gelmişler. Bir çoğunun vadide yaşayan papağanlardan haberi yok ama bu alanda bulunmanın ne buyuk bir ayrıcalık olduğunun farkındalar. 8-10 yaşlarında iki çocuğuyla 7 saatir yürüyen baba karşılaştığım en sıcakkanlı insanlardan biriydi.
En ilginç olanı ise yollarını kaybeden iki arkadaştı. Yanlışlıkla patika yerine kurumuş bir nehir yatağına girmişler ve saatler sonra artik patikada olmadıklarını fark etmişler, geri donerken de farklı bir yere sapip iyice kaybolmuşlar. Yürüyüş yapanların sırt çantalarında ilk başta ne olduğunu anlamadığım 1 metrelik sopalar görmüştüm. Meğer bunlar acil durumlarda kullanılan uydu verici antenleriymiş. Kaybolanlar ya da acil yardım ihtiyacı olanlar bu vericiyle sinyal gönderiyorlar ve arama kurtarma ekipleri onlari nokta atışı buluyorlar. Bu adamları da helikopter almaya gitmiş patikaya bırakmış önceki gun.Hava kararırken kabine dondum. Bizimkiler kabinlerin arka tarafındaki gölün kenarında gün batımı fotoğraflarına dalmıştı. Kilometrelerce mesafede elektrik olmadığı icin ışık kirliliği diye bir şey de yoktu. Milyonlarca yıldız belirirken güneşin kızıllığı iyice azaldı ve derken iyice karanlık çöktü. Gaz ocağında pişirdiğimiz makarna, arkasından kahve ve geç saatlere kadar kuş sohbeti.Yere dökülen yemleri yemek icin gelen böceklerle beslenen bu kücük fare zaman zaman kuşlarimizi epey korkuttu. İlk bölümde Turuncu Karınlı Papağanlardan doğada sadece yirmi dört tane kaldığından bahsetmiştim. Maalesef dişi sayısının sadece sekiz olması nedeniyle bu sene yuvadan çıkıp gruba katılacak birey sayısı çok önemliydi. Gönüllüler ve uzmanların yardımıyla her bir yuvanın yeri bulunuyor, kuşlar yumurtadan çıktıktan sonra yavruların ayaklarına tanımlayıcı halkalar takılıyor ve sağlık kontrolleri yapılıyor. Bu sayede seneye vadiye dönen bireyler tanımlanabiliyor ve sayımlar yapılabiliyor. 3 günün sonunda istediğimiz fotoğrafları ve videoları fazlasıyla çekmiştik.
Döndükten sonra çektiğimiz fotoğraflar sayesinde fark ettiğimiz halkalanmamış bireylerden görevlileri haberdar ettik ve bu ilaveyle bu seneki resmi yavru sayısı on dörte çıktı. Sekiz çift kuştan on dört yavru gelecek icin umut vaat ediyordu ama toplamda sadece otuz sekiz bireyle kafamızdaki en büyük soru acaba kaç tanesi seneye bu topraklara gelebilecek oldu. Buraya gelirken havanın rüzgarlı olması nedeniyle dağların üstünden gelen rotayı kullanamamıştık. Dönüşte hava şartları uygundu ve bu yoldan donduk. Daha kisa surmesi bu dönüş yolculuğunun tek kötü yanıydı. Ağaçların ve dağların sadece on-on beş metre üzerinden uçmak inanılmaz keyifliydi. Her bir tepeyi aşınca karşımıza çıkan manzara bizi şok ediyordu, ta ki Hobarta yaklaşip da ormanların tepelerin yerini tarlalar ve evler alana kadar.
http://fthsm.wordpress.com/2012/04/18/tazmanya-2/
Haber: https://yesilgazete.org/234-hak-orgutunden-ortak-aciklama-yaban-hayvanlarini-oldurme-izni-geri-alinsin/?fbclid=IwAR0n5zLrXIXXdUWUASK8p0oojfCaIOHvW_fmTze-kmn9j9ydthTSYCoHFEU