Tamı tamına 15 yıldır doğa koruma alanında çalışıyorum. Tüm bu yıllar
boyunca birçok Dünyayı nasıl kurtarırız stratejisine katıldım, destek oldum,
öncülük ettim. Neredeyse hiçbirinde içim tam olarak rahat etmedi. Getirdiğimiz
bakış açılarını hep kısıtlı ve eksik hissettim. Bunun en büyük nedeni de kendi
planlamalarımızda dış faktörleri etkili bir şekilde analiz edememiş olmamız
oldu.
Doğa Derneğini kurduğumuz o heyecanlı yıllarda, henüz daha çok gençken,
bir yönetim kurulu üyemiz şu tür sorular sorardı bize ve daha o soruların
gerekçesini bile anlamazdık:
Yarın
Dünyanın başına büyük bir yok oluş gelse, insanlığın çok büyük bir kısmı yok
olsa, geri kalan bir avuç insan bize dönüp Ey doğa korumacılar! Yıllardır bizi
uyardınız ve biz sizi dinlemedik; bugün sizin dedikleriniz gerçekleşti. Şimdi
söyleyin bize, bunun bir daha gerçekleşmemesi için ne yapmalıyız, yeni insan
toplumunu nasıl kurmalıyız? Hadi bize yeni yaşam manifestosunu yazın ki bir
daha yaşamayalım bunu dese biz onlara ne diyeceğiz. İdeal şartlarda insanlık
nasıl yaşamalı ki mücadele ettiğimiz sorunlar bir daha yaşanmasının tarifi
elimizde var mı?
Bu aslında o zamanki deneyim ve yaşımız için çok zor bir soruydu. Ve bu
soruya yanıt aramak yerine bizim o günü kurtarmak için çok önemli
stratejilerimiz ve projelerimiz vardı.
Bugün doğa koruma adına çok sayıda insan ve örgüt çalışıyor. Yaklaşımlar
her geçen gün değişiyor. Sayısız proje değişik şekillerde yürütülüyor. Her gün
yeni stratejiler yazılıyor. Peki ya sonuç? Kendimizi kandırmayalım. Bazı iyi
gelişmeler olsa da hayal ettiklerimiz gerçekleşmiyor. Doğa, yaşam ortamları ve
türler tek tek yok oluyor. O kadar karmaşık süreçlerle birbirine bağlı ki her
şey, bir türlü tam doğru yerden dokunamıyoruz. Bir yarayı sararken bir diğeri
açılıyor. Sonuçta sürekli kaybediyoruz. Doğa korumacılar tüm emekleriyle, tüm
kalpleriyle çalışsa da yaşadıklarımız gerçek. Şu an yeterli değiliz ya da
söylediklerimiz günümüz toplumları için bir değer içermiyor, içerenlerin
sayısı da durumu değiştirmeye yetmiyor. Bence yakınından dahi geçmiyor.
Günümüzde çözüm olarak uygulanan doğa koruma yaklaşımları işin içinde
olanlar için birbirlerinden çok farklı görünse de bence özünde aynı. Hepsinin
temelde iki ortak noktası var: (i) Doğayı eskiden olduğu haline getirmek ya da
bugünkü halini korumak; (ii) başarıya ulaşmak için gerekli analizi bugünkü
insan toplumunun değerleri ve gerçekleri üzerinden gerçekleştirmek. Bu yazıyı bu
ikinci konu üzerine kaleme aldım.
Şu gerçeği kabul edelim: İnsanların çoğunluğu biz doğacılar için öncelik
olanları öncelik olarak görmüyor. Biz de işimizin bir parçası olarak bir yandan
insanlığı anlamaya çalışıyoruz, bir yandan da çevre eğitimi programlarımızla
gençleri kendi doğru gördüğümüz doğrultuda eğitmeye çalışıyoruz. Ancak, bu
hedef tam anlamıyla gerçekleşmiyor. Çünkü bundan çok daha güçlü dinamiklerle
insanlık toplumu evriliyor. İşte bizim bugünkü insanı anlamanın yanına çok daha
güçlü bir parametre koymamız gerekiyor. Gelecekteki insan!
Bugün bir doğa koruma hedefi belirlesek, küresel ölçekte bu doğrultuda bir
değişiklik elde etmek için en az 20, 30 hatta 50 yıla ihtiyacımız olacaktır.
Peki günümüzde her şey bu kadar hızlı değişirken biz 50 yıl sonrasını nasıl
görüp planlama yapacağız. Demek istediğim, insanın gelecekteki halini
öngörmeli, değer yargıları ne olacak anlamalı, bu insanlar doğayı nerede
görecek tarif etmeli ve teknolojinin de getirileriyle gelecekte nasıl bir
toplum olacağını kavramalıyız. Aksi taktirde sürekli insanlığın yeni
değerlerini anlayıp günlük doğa koruma politikası değişiklikleri yaparak
sürekli değişimin ardından koşuyor olacağız. Ve muhtemelen hedeflerimizi asla
yakalayamayacağız. Peki gelecek nasıl olacak? Gelin bu konularda çalışan
insanlara göre bazı gelecek tahminlerine bakalım.
Öncelikle, teknoloji, internet ve çevrimiçi özelliklerle birbirine çok daha
yakın, çok daha hızlı işleyen bir toplum var olacak. Yaklaşık 50 yıl sonra
insanların sadece akıllarından geçirerek birçok şeyi yapabileceğini öngörüyor
uzmanlar. Bugün bitkisel hayatta olanlar için bu tür teknolojiler adım adım
geliştiriliyor. Eve girdiğinde ışıkların açılmasını hayal ettiğinde ışıklar
açılacak, evdeki eşyalar havada uçarak başka yerlere sadece sen düşündün diye
gidebilecek (süper iletken teknolojileri). Veriye ulaşım bugünkünden çok daha
hızlı ve kapsamlı olacak. Bilgisayarların hızlarını tahmin etmeye çalışmamıza
gerek yok sanırım.
Çevrim içi dünyadaki gelişmelerle birlikte sadece 50 70 yıl içerisinde
dünyada iki kültürlü bir toplum oluşacağı tahmin ediliyor: Biri Avrupa Birliği
ve Amerika gibi oluşumların hali hazırda başlattığı küresel dünya kültürü,
diğeri de herkesin geldiği yerde yaşanan yerel kültür. Yani, siz bir Türkiye
vatandaşı, hatta Türkiyenin belirli bir bölgesinden gelen biri olarak oranın
yerel özelliklerine sahip olurken bir yandan da tüm Dünyadaki ortak ve yeni
kültürün de bir parçası olacaksınız. Hem yerel kültürlerin değeri artacak hem
de herkes aynı paylaşıma sahip olacak. Bugün ülkemizde dahi birçok insan batı kültürüne
ait giyim kuşam ve beslenme alışkanlıklarına oldukça aşina. Hatta ülkemizde
birçok insan batı toplumunun demokratik yaşam alışkanlıklarına ve değerlerine
sahip. Sosyal medya araçlarıyla bu kültür gitgide güçlenecek ve ortaya
muhtemelen İngilizce konuşan bir ortak kültür çıkacak.
Değerlendirmemiz gereken bir önemli gelişme alanı da insanın biyolojisi.
İnsan ölümlü bir canlı. Hepimizin hayatında benimsediği değerleri evrilten
önemli bir gerçek bu. Ölmek olgusu ya da kaç yıl yaşayacağımız olgusu. Günümüzde
gen bilimi alanında çok ciddi çalışmalar var. Başta hayvanlar ve bitkiler olmak
üzere bir çok canlının özelliklerini değiştiriyoruz. Bu değişimi sağlayan tüm
beyinlerin bir yerinde şu soru muhakkak var: Peki ya insan genlerini
değiştirmek, daha iyi bir insana doğru gitmek? Evet, zaman zaman duyuyoruz,
acaba insanı yaşlandıran mekanizmaları değiştirebilir miyiz? Ya da insanı
öldüren hastalıkları durdurabilir miyiz? 50 ila 100 yıl arasında bu alanda
devrimsel gelişmeler bekleniyor. Bazı uzmanlar 100 yıl sonra insanın
ölümsüzlüğe ulaşabileceğini belirtiyor. Öncelikle insanların genleri daha zigot
halindeyken düzenlenecek ve birçok hastalığa ve zayıflığa yatkınlık giderilecek
(Gattaca filmini izleyenler bilir). İnsanı hayatı boyunca vücudundaki sensor ya
da nano-robotlarla izleyen teknolojiler sayesinde daha hasta olmadan ya da kalp
krizi geçirmeden müdahale edecek teknolojiler gelişmiş olacak. Tüm gün boyunca
defalarca DNA testi yapan mini makineler insan vücudunda çalışıyor olacak. Kök
hücre teknolojileriyle kolayca üretilecek organlarıyla insanlar sürekli
yenilenecek. Bir trafik kazası ardından (o zamanlara trafik kazası kalırsa)
insan vücudu şoklanacak, parçalanan organların yerine yenileri yerleştirilecek
ve insan tekrardan çalıştırılacak. Daha da önemlisi insanın yaşlanmasına neden
olan mekanizmalar tam olarak anlaşılacak ve gen düzenlemeleri ve terapileriyle
bu özellikler değiştirilebilecek. Kısacası insan gelecekte kendini tamamen
kontrol eden ve ölümsüzlüğe yaklaşan bir canlı olacak. O zaman geldiğinde bu
teknolojilere kimler ulaşabilir bilemeyiz ama bir grup insanın bu süreçleri
yaşayacağını tahmin edebiliriz.
Tüm bu gen teknolojisini kendi üzerinde dahi uygulayacak insan muhtemelen o
tarihlerde hayvan ve bitkileri de çok ciddi şekillerde düzenliyor olacak. O
zamanlarda muhtemelen bu değişime bizler gibi etik olarak karşı olacaklar olsa
da insanlığın çoğu bu yönde gidebileceğinden bugünden tarif etmemiz mümkün
olmayan gelişmeler yaşanabilir. Eskiden yaşamış bir çok canlı gen dizilimleri
kopyalanarak yeniden yaratılabilir ya da var olan hayvan ve bitkilerin
genleriyle oynanarak yeni canlılar üretilebilir. Hatta belki de biyo-sanat diye
bir akım ortaya çıkabilir ve birçok sanatçı yeni tasarladıkları enteresan
canlıları insanlara parklarda ve müzelerde sunuyor olabilir. Bir grup doğa
korumacı dışarda bunu protesto etse de bunlar gerçekleşmesi mümkün şeyler.
Son olarak, teknolojinin geleceği noktayla insanın tüm dünya sistemlerini
kontrol edebileceği düşünülüyor. Bu ne demek? Tüm dünya kaynaklarını etkin bir
şekilde yönetmek, iklimi istediğin gibi kontrol altında tutmak, gıdayı etkili
bir şekilde üretmek, su döngülerini düzenlemek vb. Belki de bugün atmosferde
gittikçe artan ve bize iklim değişikliği sorununu yaşatan fazlalık karbon ve
diğer sera gazları 50-80 yıl sonra geliştirilmiş teknolojilerle kolayca
atmosferden temizlenebilecek. Buna benzer olası gelişmeleri hayal edin.
Uzmanların dediğine göre bu yüzyıl sonunda insanoğlu Dünya denen gezegeni tam
anlamıyla etkin şekilde yönetiyor olacak.
Bu yukarıda yazanlar elbette öngörüler. Bunların hepsi gerçekleşecek diye
bir kaide yok. Ya da zamanlamaları da tutmayabilir. Ancak, bunlar bugün
dünyanın farklı yerlerinde geliştirilen teknolojilerin olası sonuçları. Demek
istediğim şu: yakın gelecekte insan toplumu bugünkünden çok daha farklı
şartlarda ve gerçeklerle yaşıyor olacak. İşte asıl soru şu: O günün insanı için
doğa kavram olarak ne anlama gelecek, o günün şartlarında doğa ve diğer
canlılar nerede nasıl var olacak? Bugünden bu öngörüyü ve planı yapmazsak
çabalarımızın bugün olduğu gibi hedeflerine ulaşmıyor olması kaçınılmaz.
Tüm bu öngörülerin ya da benzerlerinin gerçekleştiği bir dünya düşünün.
İnsanların nasıl değer yargılarına sahip olabileceğini hayal etmeye çalışın. O
günün insanı acaba hayvanlar ve doğa için ne düşünüyor olacak? İnanılmaz bir
etik anlayışla canlılara tam bir özgürlük vermeyi mi isteyecek, yoksa tam tersi
doğayı yönetilebilir, büyük parklarda yaşayan ve insan için hemen satın
alınabilir bir meta olarak mı görecek? Yoksa henüz hiç bir şekilde tahin
edemeyeceğimiz başka bir bakış açısı mı gerçekleşecek?
Özetlemek gerekirse, kendimi ve bu amaç için çabaladıklarımı tarttığımda ve
bir yandan da dünyanın ve insanlığın gidişatına baktığımda, biz doğa
korumacıların çok etkisiz kaldığını ve hatta tüm iyi niyetine rağmen yanlış
yönde ilerlediğini düşünüyorum. Geleceği ve gelecekteki şartları anlamadan,
sürekli eskiyi isteyen bir grup insanız. Ve sonucunda bugün hayal
ettiklerimizin gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum.
Kim ne derse desin, insan şu anda dünyayı değiştiriyor. Ve bu değiştirme
gücü her geçen gün güçleniyor. Hatta bu değişimin kendisi de her gün
hızlanıyor. İnsanlar doğanın ve diğer canlıların kaderini belirleyecek birer
küçük tanrı olacak belki de. Peki biz bugünden bu ve benzeri senaryoları
düşünmeden hareket edebilme özgürlüğüne sahip miyiz?
Bahtiyar Kurt
http://bahtiyarkurt.wordpress.com/2014/09/08/doga-korumada-surekli-kaybetmek-ve-gelecek/
Haber: https://yesilgazete.org/234-hak-orgutunden-ortak-aciklama-yaban-hayvanlarini-oldurme-izni-geri-alinsin/?fbclid=IwAR0n5zLrXIXXdUWUASK8p0oojfCaIOHvW_fmTze-kmn9j9ydthTSYCoHFEU