X Simge
TR EN
X Simge
TR EN
Belgeli Tür 506
Fotoğraflar 92817
Gözlemler 9870
Videolar 1349

HABERLER


Destansı Göçler

Haberlere Geri Dön Okunma Hiti. : 898
1 Yorum Beğen | 1
destansi-gocler
 

Yeni Zelanda’daki Thames Fiyordu üzerinde gün batarken körfezin ucunda onlarca kıyı çamurçulluğu aylak aylak dolanıyor, rüzgâr tüylerini kabartıyor. Kuşların uzun gagalarını yumuşak toprağa saplayıp eşeleyerek solucan ve yengeçlerle beslendiği çamur düzlüklerini sular altında bırakan gelgit yaklaşıyor. Sular yükseldikçe eşelenmeyi bırakıp, çırpı gibi bacakları üzerinde pek de zarif durmayan tıknaz, tombul vücutlarıyla kıyıda bata çıka ilerliyorlar. Boz renkli tüyleriyle bu gösterişsiz ve biraz da hantal kuşlar oldukça sıradan görünüyor. Gökyüzü turuncuya dönerken durup tünüyorlar. Sonu gelmez saatler boyunca dinlenirken sanki hareketsiz, yerleşik bir hayatları varmış gibi görünüyorlar. 

Oysa gerçek bambaşka. Bu kuşlar buraya, altı ay önce ta Alaska’dan kalkıp destansı bir yolculuk yaparak ulaştılar. Hayret verici biçimde yol boyunca hiç durmadılar. Sekiz veya dokuz gün durmaksızın uçup 11 bin 500 kilometre kadar, yani dünyanın çevresinin dörtte birinden uzun bir yol boyunca kanat çırptılar. 

Kıyı çamurçullukları hedeflerine vardıklarında bitap düşmüş, bir deri bir kemik kalmış hâldeydi. Ama şimdi, yazın yavruladıkları Alaska’ya dönüş yolculukları için şişmanlamış durumdalar. Sarı Deniz’e kadar, yaklaşık 10 bin kilometre boyunca uçacaklar. Orada Çin, Kuzey Kore ve Güney Kore arasında bölüşülmüş bir kıyı şeridinde altı hafta geçirecek, 6 bin 500 kilometre daha uçmadan önce beslenip dinlenecekler. 

Kıyı çamurçullukları bu göç yolculuğunu binlerce yıldır yapıyor ama yolculuklarının net ayrıntıları ancak geçtiğimiz 15–20 yılda ortaya çıktı. Kuş göçleri yüzyıllardır merak konusuydu; yeni bilimsel bulgular ise hem göçlerin gizemini çözüyor, hem de bu akıl almaz yolculuklar karşısındaki hayranlığımızı artırıyor. Fakat biliminsanları bir yandan, insan faaliyetleri ve iklim değişikliğinin bu kadim yolculuklara nasıl zararlar verdiğini ve ne tür bir tehlike oluşturduğunu da keşfediyor. 

Kıyı çamurçulluklarının yavruladıkları aylar boyunca Yeni Zelanda’dan kaybolması, Maori halkının –kuaka adını verdiği– bu türü gizemli kuşlar olarak görmesine neden olmuş. Bu duygu, ele geçirilemez olanla ilgili bir Maori deyişine de yansımış: “Kim tutmuş kuaka yumurtasını?” 1970’lerde kuş gözlemcileri ve biyologlar Yeni Zelanda’daki kıyı çamurçulluklarıyla Alaska’da yuvalananların aynı kuşlar olduğundan kuşkulansa da, biliminsanları göç yollarını ancak 2007’de tespit edebildi. 

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’yla (USGS) çalışan yaban hayatı biyologları Bob Gill ve Lee Tibbitts, az sayıda kıyı çamurçulluğunu yakalayıp karınlarındaki bir hava kesesine, anteni dışarıya uzanacak biçimde uydu vericileri yerleştiren bir ekipte yer alıyordu. Mart ile mayıs ayları arasında bir grubun kuzeye doğru yaptığı göçü izlediler. Vericilerdeki pillerin yazı geçirecek kadar dayanması öngörülmemişti ve hâliyle birer birer tükendiler. Biri hariç. Alaska’dan yola çıkan ve E7 olarak adlandırılan bir kıyı çamurçulluğu, 30 Ağustos 2007’de hâlâ konum bilgisi veriyordu. 

Araştırmacılar kuşun ilerleyişini heyecan içinde izlerken o Hawaii’yi geçti, Fiji’yi aştı ve ardından 7 Eylül’de Yeni Zelanda’nın kuzeybatı ucunu geçti. Tibbitts, “Heyecandan tırnaklarımızı yiyorduk çünkü pil tükeniyordu,” diyerek anlatıyor o anları. E7 o gece Thames Fiyordu’na kondu. Sekiz gün, sekiz gece ve 11 bin 500 kilometreyle bu yolculuk, bugüne dek kaydedilmiş en uzun kesintisiz göç uçuşu olma özelliğini koruyor. Şimdilerde USGS ile çalışan emekli biliminsanı Gill, “İnsanı şaşkına çeviren, dudak uçuklatan bir başarı bu,” diyor. 

E7’nin izlenmesi kuş göçlerinin her zaman uyandırmış olduğu merakı daha da derinleştirdi: Nereye gidiyorlar? Nasıl oluyor da bu kadar uzaklara uçabiliyorlar? Her yıl aynı kışlık ve yazlık alanlara giden yolu bulmayı nasıl başarıyorlar? Uydu izleme sistemleri ve diğer teknolojik ilerlemeler araştırmacıların bu soruları daha önce görülmemiş derecede ayrıntılı bir biçimde ele almasına olanak tanıyor. 

Washington DC’deki Smithsonian Göçmen Kuş Merkezi’nde çalışan çevrebilimci Michael Hallworth, Kanada, Alberta’daki görkemli kuzey ormanlarında yürüyüş yaparak Konnektikut ötleğeninin –göğsü sarı renkte, gözünün çevresinde dikkat çeken beyaz bir halka bulunan ötücü kuş– ötüşünü dinlemiş. Hallworth ve beraberindeki araştırmacılar daha önceden elektronik cihaz taktıkları bir erkek kuşu gördüklerinde ellerini çabuk tutuyor ve iki ağaç arasına ince bir ağ geriyorlar. Hallworth, ağın arkasına bir hoparlör yerleştiriyor, bunu da kabloyla telefonuna bağlıyor. Bir ağacın ardına saklanıp önceden kaydedilmiş bir erkek ötleğenin ötüşünü çalıyor. Kuşu, alanına giren bir rakip olup olmadığına bakması için ayartmaya dönük bir kurnazlık bu. Cihaz taşıyan kuş da elbette ağa doğru uçuyor.

 

Hallworth, kuşu ağdan kurtarıp sırtındaki cihazı –ışık seviyelerini sürekli olarak kaydeden, ağırlığı bir gramdan az olan konum belirleyici– yavaşça söküyor. Gündoğumu ve günbatımı zamanı konuma göre değiştiği için araştırmacılar bu verileri analiz ederek kuşun geçtiği yolu belirleyebiliyor. Hallworth ve meslektaşlarının devam eden çalışmaları bu ötücünün kış aylarını nerede geçirdiğini kesin olarak belirlemelerini sağlayacak. “Kuşun Güney Amerika’ya göç ettiğini biliyoruz ama neresine gittiğini henüz bulamadık,” diyor. 

Bu tür çalışmalar kuş göçlerini izlemede ne kadar çok yol aldığımızı gösteriyor. 19. yüzyıl başlarına kadar kuş popülasyonlarının yılın bir bölümünde ortadan kaybolmasını açıklamaya çalışan teoriler oldukça hayalperestti. Aristoteles bazı kuşların kış uykusuna yattığını veya başka türlere dönüştüğünü düşünüyordu. Ortaçağ Avrupa’sında, ak yanaklı kazların kışın ortaya çıkmalarıyla ilgili açıklama ağaçta yetişiyor olmalarıydı. 17. yüzyılda bir İngiliz rahibin teorisine göre kuşlar Ay’a uçuyordu. Kuşların göç ettiklerine dair en çarpıcı kanıta 1822’de rastlandı; Almanya’da bir avcının vurduğu leyleğin tuhaf bir uzantısı vardı: boynuna saplanıp kalmış bir ok. Bu ok Orta Afrika kökenliydi ve doğa bilimciler, leyleğin binlerce kilometrelik bir yolculuk yaptığı sonucuna vardı. 1906’da kuş gözlemcileri leyleklerin ayaklarına halkalar takmaya ve Sahra–altı Afrika’da kışı geçirdikleri yerleri öğrenmeye başladı. 

Ok saplı leyleği düşüren atışı izleyen iki yüzyılda biliminsanları ve kuş gözlemcileri binlerce kuş türünün göç yolunu ortaya çıkardı. Bilinen kuş türlerinin yarıya yakını, mevsim değiştikçe bir yaşam alanından diğerine taşınan göçmen kuşlar. Laysan albatrosları Pasifik’teki tropik adalarda yuvalanıyor ve yılın neredeyse yarısını yiyecek aramak için Japonya ve Kaliforniya kıyılarına kadar binlerce kilometrelik bir uçuş gerçekleştirerek geçiriyor. Orta Asya dağlarında yavrulayan Hint kazı, Hindistan göllerinde ve nehir ağızlarında kışı geçirmek için –yüksek irtifanın düşük oksijenli havasında yol boyu bağırarak– Himalayalar üzerinden güneye uçuyor. Yakut boğazlı kolibrinin gerçekleştirdiği uçuşun kanıtladığı üzere, kanat açıklığının geniş olması şart değil: Bu kuşlar, ABD ve Kanada’daki yuvalama alanlarından, Güney Meksika’dan Panama’ya kadar yayılan kışlama sahalarına kadar tek başlarına seyahat ediyor. 

İster birkaç kilometre gitsinler, ister dünyanın çevresinin dörtte birini kat etsinler, kuşlar yaşamlarını tehdit eden koşullardan kaçmak için göç ediyor. Kuzey Amerika’ya kış geldiğinde, yakut boğazlı kolibrilerin nektarını içtiği çiçekler ve üzerlerinde üreyen böcekler kayboluyor. Ve kuşun bolca yiyecek bulunan bir yere gitmekten başka çaresi kalmıyor. Sıcak hava Kanada ve ABD’ye geri döndüğünde ise, kaynaklarına yeniden kavuşan kuzeydeki yuva da tekrar cazip hâle geliyor. 

Birçok tür, soğuk ve sıcak enlemler arasında göçüyor olsa da, bazı göçlere de sel neden oluyor. Amazon Havzası’ndaki Manú Nehri’nin korunmasız kum şeritleri üstünde yuva yapan ve uçarken balıkları kepçeyle alır gibi toplamak amacıyla uzun gagasıyla suyu sıyıran bir kara makasgaga alttürü için de durum bu. Eylül ayından itibaren şiddetli yağmurlar bölgeyi vurmaya başladığında bu kuşlar, kıtanın Pasifik kıyılarına doğru havalanıyor veya daha yüksek alanlara göç ediyor; su seviyesi indiğindeyse geri geliyorlar. Bazı kuş popülasyonları aynı bölgedeki alçak ve yüksek alanlar arasında göç ediyor, akarsular çağlarken dağlarda yuvalanıyor ve sular donduğunda vadilere iniyor. 

Michigan Üniversitesi’nden (Ann Arbor) kuşbilimci Ben Winger, “Göçmen kuşlar, yılın bir bölümünün çok zorlu geçtiği, kalanındaysa üremek ve yavrularını büyütmek için harika yerler olan bu alanlardan hem kaçıyor, hem de buralara geri dönüyorlar,” diyor. 

Bu göç yolları binlerce yıllık bir adaptasyon süreciyle belirlenmiş. Besin kaynakları ve yuvalama alanları için girişilen rekabet nedeniyle bazı türler olasılıkla asıl yaşam alanlarından git gide daha fazla uzaklaşmayı göze aldı. Bazı araştırmacıların yorumuna göre göçler, tropikal kuşaktaki kuşların yayılma alanlarını ılıman yaşam alanlarına doğru genişletmesiyle ortaya çıktı. Bir diğer görüşe göre ise birçok tür, kökenleri ılıman bölgelerken, yılın soğuk dönemlerini tropikal kuşakta geçirecek biçimde evrimleşti. “Gerçekte, büyük olasılıkla her ikisi de belirli düzeylerde yaşandı,” diyor Winger. 

Bugünün rotalarını oluşturan adaptasyonlara dair ipuçları bazı sıradışı göçlerden elde edilebilir. Almanya’nın Radolfzell kentindeki Max Planck Kuşbilim Enstitüsü eski müdürü Peter Berthold’a göre, ülkenin kuzeyinden Doğu Afrika’ya yolculuk eden, burada haftalarca kaldıktan sonra Güney Afrika’ya devam eden çalı kamışçınının konaklaması buna bir örnek. “Önceleri kuşlar, Sahra’nın hemen güneyinde kışı geçirebiliyordu çünkü bölge uzun süre yeşil kalıyordu; bir cennetti,” diyor Berthold. “Ancak sonra öylesine bozuldu ki kuşlar daha da güneye gitmek zorunda kaldı.” 

Bu göç davranışı kuşların genlerine kazınmış, kurulmuş makineler gibi onları hedefe mi yöneltiyor? Biliminsanları bunu henüz bilmiyor ama “kalıtsal mı, çevresel mi” sorularının çoğu gibi bunun da yanıtı olasılıkla her ikisinden bir miktar barındırıyor. Hollanda’nın Groningen Üniversitesi’nden araştırmacı biliminsanı Jesse Conklin, “Bu araştırma alanı henüz emekleme aşamasında,” diyor. 

Devamını National Geographic Türkiye’nin Mart 2018 sayısında okuyabilirsiniz.

http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/mart_2018/destansi-gocler/3936 

 

Fotoğraf: Stephen Wilkes

Üreme mevsiminde 150 bin sümsük Forth Fiyordu’ndaki bu adaya akın ediyor. Kışın ise burayı terk edip güneye, Batı Afrika’ya kadar gidiyorlar. Bu görsel için Wilkes ve asistanı, ekipmanlarını sırtlayıp 122 basamak yukarıya taşımış ve yuva yapan kuşların yaklaşık 2 metre ötesindeki kilise kalıntısının yakınına yerleşmiş. Wilkes, kayalık zeminde dikilerek geçirdiği 28 uykusuz saat boyunca bin 176 fotoğraf çekmiş. “Her şeye karşı tetikteydim. Her şeyi görüyordum,” diyor. Bu görüntüyü oluşturmak için yaklaşık 150 fotoğraf seçmiş.

 

DİĞER HABERLER
Yeni Türler, Belgeli Tür Adedi : 506  
Copyright TRAKUS © 2008 - 2025 Türkiye'nin Anonim Kuşları: Sponsor ESİT