Kuraklık aslında normal ve tekrarlayan bir iklim olayıdır. Bir veya birden çok mevsime yayılan azalan yağışlar nedeniyle oluşur. Ancak küresel iklim değişikliğinin sonucu dünyanın birçok bölgesinde artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar, kuraklık olaylarının sıklığını ve ciddiyetini artırır.
Kuraklık çok yavaş başlayan, aylar ve hatta yıllar boyunca gelişen ve çok geniş alanları etkileyen doğal bir olay olması sebebiyle diğer olaylardan faklıdır. Çok geniş bölgelerde ve hatta kimi zaman bir ülkenin tümünde ciddi ekonomik, çevresel ve sosyal etkilere yol açmaktadır. Kuraklık tüm iklim kuşaklarında görülür ancak, alanın kuraklığa karşı hassasiyeti ve etkilerin derecesi bir bölgeden diğerine oldukça büyük farklılıklar gösterebilir. Örneğin, 2005 yılında yaşanan kuraklık Avrupanın birçok bölgesini etkilerken 2007-2008 yıllarında yaşanan kuraklık en çok Akdeniz Havzasını etkilemiştir.
Kuraklığın nedenlerini anlamak kolay, etkilerini tahmin etmek zor!
Kuraklığın temelinde yağışlardaki geçici düşüşler vardır. Böyle bir doğal sürece, iklim değişikliği eklendiğinde etkileri çok daha şiddetli hale gelir. Küresel iklim değişikliğinin sonucu dünyanın birçok bölgesinde artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar, kuraklık olaylarının sıklığını ve ciddiyetini artırır. Yine de kuraklığın tek sebebi iklim değişikliği değildir. Su kaynakları, bir nehir ekosisteminin parçasıdır. Bu sistem üzerinde aşırı kullanım, kirlilik, doğru planlanmayan su altyapıları ve yanlış yönetime bağlı kırılmalar, havzaları, ülkeleri ve hatta ekonomileri daha da kırılgan hale getirir. Kuraklık gibi bir süreç karşısında direnç kaybetmemize ve sonuçlarının şiddetli hissedilmesine neden olur.
Su miktarının azalması kuraklığın kısa vadeli etkisi olarak hissedilirken aynı zamanda artan su talebinin karşılanamaması veya ekolojik sistemlerin bozulmasına neden oluyor. Çevresel etkilerinin yanı sıra ekonomik etkileri de kuraklığın şiddetine bağlı olarak çok ağır şekilde hissedilebilir. Tarım, enerji, turizm ve ormancılık gibi sektörler kuraklıktan doğrudan etkilenir. 2003 yılında Avrupada yaşanan kuraklığın maliyeti 11 milyar Euro olarak hesaplanmıştır. 2006 yılında İspanyada tarım sektörünün kuraklık yüzünden 2 milyar Euronun üzerinde zarara uğradığı tespit edilmiştir. Türkiyede 2007 yılında yaşanan kuraklık kendini büyükşehirlerde bir haftayı bulan su kesintileriyle hissettirmenin yanı sıra tarım sektörü %7,3 küçülmüş, hububat üretiminde %10 azalma olmuştur.
Dolayısıyla, kuraklığın etkilerini nedenlerini anlamak daha kolayken etkilerini tahmin etmek ve sonuçlarından korunmak çok daha zor hale gelir.
Kuraklığa hazırlıklı olmak!
Doğal bir olay olan kuraklığın etkileri iklim değişikliği ve insan faaliyetleriyle daha da şiddetli hale gelmektedir. Kuraklığın kronik bir sorun haline gelmemesi için su kaynaklarının hem yağışlı hem de kurak dönemlerde iyi yönetilmesi gerekir. Su herkesin meselesi olduğu için yönetimi oldukça karmaşıktır. Suyun ikame edilemeyen kısıtlı sosyal ve ekonomik bir kaynak olduğu anlayışı tüm kesimlerce benimsenmelidir.
Su kaynaklarının nehir havzası ölçeğinde yönetilmesi, aslında suyun kaynağı olan nehir ekosistemlerinin bütüncül yapısının korunması için ilk adımdır. Türkiyede Avrupa Birliği süreci ile başlayan entegre havza yönetimi yaklaşımı hızlandırılmalı ve nehir havzası ölçeğinde sektörel su kullanımının akılcı hale getirilmesi ve verimliliğin artırılması, sulak alanların korunması, yeraltı suyu kullanımının kontrol altına alınması, su kalitesinin iyileştirilmesi, etkin ve düzenli denetleme mekanizmaları kurulması gerekmektedir.
Diğer yandan, sürekli artan su talebinin iyi yönetilmesi ve sektörel su kullanımının akılcı hale getirilmesi oldukça önemlidir. Bugün, su kaynaklarının %74ü tarımda, %15i evsel ve %11i de sanayide kullanılırken su gibi yaşamsal bir kaynağın iyi yönetilmesi ve akılcı kullanılmasında tüm sektörlere büyük rol düşüyor.
Öte yandan, sürdürülebilir olmayan uygulamalar su kaynakları ve yaşam verdiği doğal hayatın yanı sıra bu sektörlerin de geleceği üzerinde büyük risk yaratıyor.
Öncelikle tarımda suyun etkin kullanımı, ürün deseninde su kaynaklarına uygun ürün seçimi ve planlamalara suyun bir değişken olarak dâhil edilmesi oldukça önemli. Diğer yandan, sanayi kuruluşlarının su kaynakları üzerinde miktar ve kalite anlamındaki etkilerini en aza indirmeleri de bu sürece katkı sağlayacak diğer bir unsurdur. Artan kentsel nüfusun su ve enerji talebini yönetmek ve su kaynakları üzerindeki etkinin farkında olarak yatırımların yönlendirilmesi, suyun şehirlerde etkin kullanılmasının sağlanması da su kaynaklarının korunmasında ön plana çıkmaktadır.
Son 50 yılda kaybedilen 3 Van Gölü büyüklüğündeki sulak alan aslında kuraklığa karşı olan hassasiyetin bir daha altını çizmektedir. Sulak alanların ekolojik ve ekonomik işlevlerinin kaybolmaması için nehir havzası ölçeğinde özellikle sulak alanların korunmasına öncelik verilmelidir.
Türkiyede nehir havzası ölçeğinde etkileri göz önünde bulundurulmadan gerçekleştirilen su altyapı planlamaları da bugün kuraklık karşısındaki kırılganlığımızın temel nedenlerinden biridir. Havzalararası su transferi projeleri veya barajlar çoğu zaman nehirlerin bağlantısını sekteye uğratmakta ve nehir ekosistemlerinin devamlılığı üzerinde bir risk oluşturmaktadır. Bu planlamaların yapılırken yatırımların uzun vadeli çevresel, sosyal ve ekonomik etkileri göz önünde bulundurulmalı ve nehir havzası ölçeğinde planlanmalıdır.
http://www.wwf.org.tr/basin_bultenleri/guncel_haberler/?2620
Haber: https://yesilgazete.org/234-hak-orgutunden-ortak-aciklama-yaban-hayvanlarini-oldurme-izni-geri-alinsin/?fbclid=IwAR0n5zLrXIXXdUWUASK8p0oojfCaIOHvW_fmTze-kmn9j9ydthTSYCoHFEU