Açıklama :
Kınalı Keklik, Galliformes (Tavuksular) takımının Phasianidae (Sülüngiller) familyasından orta büyüklükte ve Anadolumuzda çok iyi tanınan ve sevilen, türkülerimize girmiş, ötüşü güzel, görünüşü etkileyici, tombul kalın gövdeli, boz tüylü, kısa kanatlı, kısa kuyruklu bir kuştur.
Göz kapaklarının kenarları, bacakları, ayakları ve gagası kırmızı ya da koyu kırmızı renklidir ve kınalı keklik denmesi de bundandır.
Erkek ve dişinin görünümleri ve tüy desenleri genel olarak aynıdır. Rengi daha parlak olan erkeğe oranla dişi biraz daha küçüktür. Başın üzeri açık kurşuni, alın daha açık renklidir. Burun kısmından başlayan, göz ve kulaktan geçerek boynun iki yanından inen ve gerdanın altında birleşen siyah, doğal bir kolyesi vardır. Gerdan krem rengi, kirli beyazdır. Kulak tüyleri kahverengi, göğüs açık kil rengi, sırtları açık kahverengi ya da gri, boyunları beyaz, yanları pas renginde ve çizgilidir. Karın kısmı koyu krem veya çok açık kahverengi-beyazdır. Ense ve sırtı erguvani gri-kahverengidir. Omuz tüyleri daha parlak morumsu, üzeri açık renk lekeli ve harelidir. Gövdenin yanlarında, kanatları saklayan uzun koyu renkli tüyler enine siyah-beyaz bantlı, uçları koyu kızıl kahverengidir. Kanatlar kapalı olduğunda bu tüyler siyah-beyaz ve kahverengi olmak üzere, 9-10 şerit oluşturur. Kuyruk altı örtü tüyleri kiremit rengidir. Gaga kalınca ve üst gaga aşağı doğru hafifçe kıvrıktır. Yavrular küçükken benekli kahverengi ve gridir. Yaşam ortamlarına göre büyüklükleri farklılık gösterebilir ve renkleri daha açık ya da koyu olabilir.
Her iki cinste görülse de,kıkırdaksı mahmuz erkeğin en belirgin özelliklerinden biridir.
Kaya kekliğinden (Alectoris graeca) farkı: Ayrı soy ağacından gelseler de, kınalı keklik ve kaya kekliği birbirlerine çok benzer ve birini diğerinden ayırmak oldukça zordur. Zaten bilimsel olarak da 1962 yılına kadar tek tür kabul edilmişlerdi.
Buna sebep her iki türün yaşam alanlarının Balkanlarda kesişmesi ve iç içe yaşamalarıdır. Kaya kekliğinin yaşam alanı, Alpler, orta ve güney İtalya ve Balkanlar\'ın güney kesimleridir ve yayılışının doğu sınırı ise Tırakyadır.
Kınalı kekliğin Avrupa yayılımı ise, Yunanistan, Bulgaristanın Türkiyeye komşu kesimleri, Girit ve Tırakya bölgemizin Çanakkale ve Tekirdağ illeridir.
İki türün ufak morfolojik farkları yanında, belirgin bir ötüş farklılıkları vardır. Kaya kekliğinin sesi çoğunlukla düzensiz, sert, duraklayan bir dizi kesik kesik ötüştür. Kınalı keklik gibi tok ve ritmik değildir ve tekrarlar azdır: Örneğin, \"çi çek pe, ti çek çi, çek çik çi, çek çi çey çey,pe ti ti itçek çik gibi. Ayrıca dört heceli \"çert si vit çi ve tehlike durumunda çıkardığı \"çitak çitak çitak ötüşleri vardır.
Kaya Kekliğinin belirgin farkı: boyunun 23-35 cm olması ve saf beyaz boğazı, boğazını çevreleyen siyah çizginin kesin hatları, bazen alnını da çeviren, dar beyaz kaş çizgisi ve üst gaganın dibi boyunca uzanan siyahlıktır. Kınalı kekliğin sırtı daha kahverengi ve böğründeki çizgiler daha fazladır.
Tanımı :
Habiatı :
Kayalık ve sarp arazileri sever. Çok yağış almayan, yarı kurak ve kurak bölgelerde, çalı ve otlarla kaplı yamaçlarda, vadilerde ve yüksek tepelerdeki ekili alanlar ve bağların çevresindeki kayalık, taşlı arazilerde sürüler halinde yaşarlar.
Yayılışı :
Kuzey Afrika, Güney Avrupa, Ege Adalarından Kıbrıs, Sina Yarımadası, Suriye, Filistin kıyıları, Trakya, Anadolu, Kırım, Kafkaslar ve İran üzerinden Tibet ve Çine kadar geniş bir alana yayılmıştır. Kaya Kekliği\'ne benzer ortamlarda, aynı zamanda daha alçaklardaki kurak ve bozuk alanlarda, hatta çöllerde görülür.
Yurdumuzun Karadeniz sahillerinin çok yağış alan sık ormanları ile, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerinin düz ovaları dışında hemen hemen her yerinde bulunur.
1893 de Kuzey Amerikaya götürülmüş, ABD, Kanada, Yeni Zelanda, Havaide yetiştirilmiştir.
Beslenme :
Sabah ve ikindi boyunca yiyeceğini yerde arar. Bitki tohumları, tahıl taneleri, körpe filizler, tomurcuklar, funda meyveleri, böceklerle beslenirler. Bitki köklerini ve kök yumruları eşeleyerek çıkartırlar. Yavrular ilk 4 hafta sadece böcekler, kurtçuklar, larvalar ve karınca yumurtalarıyla beslenirler.
Biyolojisi :
Genellikle Monogamdırlar, ancak % 10 oranında, bir erkeğin iki dişi ile bir yuva kurması da görülmüştür. Hava koşullarına göre şubat ya da mart başında sürüden ayrılıp eşleşirler. Havalar sıcaksa bu eşleşme ocak ayında bile olur.
Erkeğin kur gösterisi dişi tarafından ödüllendirilir ve eşler gagalarıyla birbirlerine ikramda bulunurlar. Dişi kaya diplerine, çalılar arasına,otlar ve tüyler yardımıyla basit bir yuva kurar. Yaklaşık 15 gr ağırlığında 15-20 yumurta yapar ve yumurtalar, açık sarıdan gri kahve rengine, beyazdan gül kırmızısına kadar renk farklılıkları gösterebilir. Genellikle dişi kuluçkaya yatar ve erkek yuvayı korur.
Yavrular 7-10 gün içinde uçmaya başlar. 12 haftada erişkin olur, ana veya baba ile ya da her ikisi ile birlikte yuvayı terk ederler. Birkaç gün sonra da başka çiftlerin yavruları ile birleşerek 30-50 bireylik bir sürü oluştururlar. Bu sürüye erginlerden bir ya da 3 keklik liderlik yapar. Kimi zaman sürülerin büyüklüğü 100ü geçer ve refakatçi sayısı da 10 a kadar çıkabilir.
Göçü :
Göç etmez. Doğu ve güneydoğu Anadoluda, zor kış koşullarından korunmak için, 10-100 km bir alanda daha ılıman, az kar tutan vadilere sığınırlar ki bu göçe sökün denir.
Popülasyonu:
Mutlu çağlarda Trakya\'da, Anadoluda, ülkenin her yerinde en az 15-20, bazen 50 ve hatta 100 bireylik, uçuşları görsel bir şölen, ötüşleri doyumsuz bir senfoni olan sürüler halinde yaşıyorlardı. 60 lı yıllarda başlayan zirai ilaçlamalarla büyük kırım yaşadılar. Yetmezmiş gibi, öngörü yoksunu yönetimlerin avlanmalarını teşvik eden duyarsızlıkları da eklenince, bu vahşi masumlar kaçınılmaz sona adım adım yaklaştılar ve tükenme noktasına geldiler. 50 li ve 60 lı yıllarda başta İtalyanlar olmak üzere, Akifin,..tek dişi kalmış canavar.. dediği medeni! ülkelerden, eline tüfeğini, yanına eğitimli av köpeklerini alan ne kadar zalim avcı varsa, hepsi birden ve elini kolunu sallayarak, ülkemizin en mahrem yerlerine daldılar. Binlerce sürüyü, tek bir bireye dahi aman vermeden telef ettiler. Bizler, başta köy muhtarları olmak üzere, köy korucuları, ahali el ele vererek bu katliama yardımcı olduk. Gün sonunda verecekleri bir fişek uğruna, masum sürülerin yerini göstermek için, ülkemin güzelliklerini peşkeş çekmek için birbirimizle kıyasıya yarıştık.
Bugün için en büyük tehdit yine avcılık. Ama bu kez yabancılar değil, bizim bilinçsiz avcılarımız. Keklik, fırsat verilirse çok çabuk üreyen, çoğalan bir tür. Orman Bakanlığı bu konuda oldukça duyarlı bugün. Birçok ilde keklik üretme çiftlikleri ve kekliğin Anadoluya, Trakyaya, yani ait olduğu topraklara yeniden dönmesi için ciddi çabalar var.
Davranışları :
Yerde yaşayan bir kuştur. Ağaçlara konmaz. Gündüzleri ovaya inse de, geceleri fundalık ve kayalıklarda tüner. Kalın gövdeli ağaçların ana gövde çatallarında tünediği de görülebilir.
İki haftalık yavru tüy değişimi ile birlikte ilk kısa uçuşuna da başlar.
Rahatsız edildiklerinde koşmayı uçmaya tercih eder. Çılgın gibi zıplayıp engelleri aşması, tepelere doğru, hem de uçuşu aratmayacak bir hızla tırmanması, yeni bir kalkışa hazırlanmak içindir. Çünkü ağırlığına göre kanatları kısadır ve konduğu yerden hemen ve kolayca yeni bir kalkış yapamaz ve genellikle olduğu yere pusar. (Avcıların yararlandığı en büyük zaaflarından biri bu, diğeri de düz uçuşudur.) Ebeveynlerden biri, ya da sürü lideri, tehlikenin geçtiğini anladığında, pusuda olduğu /gizlendiği yerden usulcacık çıkar sessizce ama büyük bir hızla, sesini sürüye duyurabileceği en yüksek tepeye doğru koşmaya başlar. Liderin toplanma çağrısı, orkestra şefini aratmaz. Bireylerden gelen yanıt ise, elemanları açık alana yayılmış bir koronun verdiği muhteşem bir konser gibidir. Her bir birey, tehlike gördüğünde sürüyü uyarma görevinini unutmadan, bulunduğu yerden zirveye doğru sessizce hareketlenir.
Gerekli olduğunda, ya da ürkütüldüğünde yuvarlak kanatlarıyla uçarak kısa mesafeleri alabilir. Sert ve seri kanat vuruşuyla ihtişamlı bir kalkış yapar. Öyle gürültü çıkar ki kalkışta, küçük bir sürü bile izleyeni ürpertebilir. Her yöne doğru havalanabilir. Biraz yükseldikten sonra kanatlarını gererek veya ara sıra çarparak düz bir hat üstünde uçar, ya da, bayır aşağı süzülür. Tam da bu sırada ardında vitu vitu vitu diye sesler bırakır.
Büyük guruplar su kaynağının çevresinde oluşur. Kış aylarında başka sürülerle birleşerek daha da büyük sürüler halinde yaşarlar.
Yerel Adlar :
Keklik-gaggubak/ Denizli (wolfkenan)
castav, dombi, fanoş, (yavru) ferıç/fariç/feliç, fariş (yumurtadan yeni çıkan keklik yavrusu), kaka barak, kazak (erkek), kığırık (kınalı keklik), meri (dişi), palas (yavru), taş atan, yaprak kuşu, zagor (dişisini arayan kızgın erkek) Kazım Çapacı
Ses-Ötüşü :
Sesi, gür, tok, hızlı, ritmik, sert ve basittir : \"çuk çuk çukara-çukara-çukara\" veya \"gak gak gak gubarak-gubarak\'\' ya da kakaba,kakaba, kakaba şeklindedir.
Her iki cins de farklı üç tonda ses çıkartabilirler. Biri ve düşük tonlu, gürültülü olanı alarm işaretidir. Lirik ve aşamalı yükselen sesiyle eşine serenat yapar ki, bunu görsel davranışlarla da destekler. Bir de, yüksek bir yere çıkıp, uzak mesafelerden duyulacak kadar yüksek perdeden öter ki, bu da dağılan sürüyü tekrar toplamak içindir.
Kaynaklar
İnternet+alectoris chukar