Yol boyu öyle bir sis var ki yürümeye başlayacağımız zaman devam edecek olması endişe veriyor. Neyse ki köy kahvesinde sıcak çaylarımızı yudumlayıp kalkana kadar ortalıkta hiç bir şey kalmıyor. Bizi köyden yolumuzun üstündeki son evin çatısından seslenen kukumav uğurluyor.
Batı yönündeki geniş ormanlık alanlara uzanan yol boyu ilk adımlarımızı atıyoruz. Kocaman, belki de bir kaç asırlık meşelerle karşılıyoruz ilk. Bahçe Tırmaşık ve sıvacı onların hediyesi oluyor bize.
Yamaçlarını kayın ve meşelerin kapladığı , içlerine tek tük de olsa kestanelerin serpildiği ormana girmeden önce varlığımızdan ürken birkaç alakarganın tiz sesler çıkararak kaçıştığını görüyoruz. Onların gürültüsüne, yüksekçe bir kavağın tepesine tüneyip etrafı kesen ve gün için de başka bireylerine sıklıkca rastlayacağımız bir şahin havalanıyor.
Orman altında mor ormangüllerinin kapladığı geniş alanlar var ve bize mayısta tekrar gelinde buraları bir de biz çiçek açmışken görün diyorlar. Bu çağrıyı kulak ardı etmeden ve kah sağımıza kah solumuza aldığımız derenin, etrafımızda uçuşan küçük ötücülerin sesini bastırmasına aldırmadan ilerliyoruz. Büyük baştankaraların yaygaraları yeterince yüksek zira. Uzun kuyrukluyu duymak içinse biraz daha dikkat kesilmemiz gerekiyor.
Ağaçkakanların varlığına dair en ufak bir emare yok ama ortalıkta, gözlerim bir alaca, orman yada yeşil arıyor sürekli. Yükseldikçe yaşlanan orman tam onların seveceği türde bir yaşam alanı halbuki. Bana eşlik eden yol arkadaşıma bile dertleniyorum hafif yollu. Derken o çok duymak istediğim tıkırdama geliyor hemen yakınlardan. Hiç beklemediğim birini, Aksırtlıyı görmem çok da zor olmuyor dalların arasından...
Gün çoğunu bildiğimi, gördüğümü zannettiğim Kocaeli Yarımadası\'nda, burnumun dibinde yeni bir cenneti bulmanın verdiği keyifle sona eriyor...
Gözlem süresi; 6 saat