Sabah 08:00 gibi alandayız ve gözleme başlıyoruz. Güneş doğdu gün aydınlandı ama gölgede kalan yamaçlar hala yeterince soğuk. Derenin suyu ise neredeyse geçit vermeyecek kadar yüksek. Sağ yamacın girişindeki su kaynağı da bu coşkudan nasibini almış ve içindeki su dumanlarla beraber yeryüzüne çıkıp dereye karışıyor.
İlk önce dere boyu suyun akış yönünde ilerliyoruz. Karşı kıyıya geçit veren küçük ahşap köprünün yokluğunu farketmemiz çok vakit almıyor, akıbeti belli değil. Kaçışan karatavuklar ve yaygara koparan alakargalar geldiğimizi ilan ediyor. Gölgeden çıkıp dere boyunu yalamaya başlayan güneşin sıcaklığını hissettiğimiz için bu şikayetlerini çok da fazla dikkate almıyoruz. Gözlerimiz sincapları arıyor ve bulması da çok uzun sürmüyor, her zamanki gibi ürkek ve utangaçlar.
Derenin karşı kıyısındaki çayırda hareket eden büyük beyaz lekelerse bir çift leyleğe ait. Göçün yoğunlaştığı şu günlerde her nasılsa ait oldukları sürüden geri kalmışlar ve çayırda beslenerek kaybettikleri enerjiyi bir an önce yerine koyma telaşındalar. Gökyüzünde, onların oldukça üzerinde süzülen yarım düzüne yılan kartalıysa bu yolculuğa kararlı bir şekilde devam etmekte.
Vadinin batı yamacındaki kayaların arasından yukarıya uzanan patikayı takip ederek yükseliyoruz. Kazandığımız yükseklik bize her adımda daha etkileyici bir görüş açısı sunuyor. Yamacı kaplayan sandal ağacı, akçakesme, kocayemiş gibi görece küçük ağaççıklar meşe türleriyle kol kola, baş başa buralarda. Onların rıza gösterdiği küçük sarp açıklıklar ise baharın ilk çiçeklerine ev sahipliği yapıyor. Sarı, gösterişli çiçekler açacak olan Çirişotu, açık pembe Kediotu, Anemonlar, Kanarya otları, Arap sümbülleri, Düğün çiçekleri ve Bodur süsenler hep bu uyanışın renklerinden.
Maskeli ötleğenlerin vıcır vıcır sesleri arasında vadiyi yukardan aşağıya gören batı terasındayız. Bulunduğumuz konum hemen altımızda aşağı yukarı süzülen Gökdoğana tepeden bir bakış atmamıza yardımcı oluyor.
Artık iyice yükselen ve içimizi ısıtan güneşin altında üstümüzdeki fazlalıkları çıkarmaya başlıyoruz. Kuzeybatımızda kalan düzlük alanlara ulaşmak için tek yapmamız gerekense patikadan ayrılmamak. Birkaç ay öncesine kadar Ümraniye çiğdemi gibi endemik türlere ev sahipliği yapan ama sürülüp korunga ekilerek tarım alanına çevrilen bu geniş düzlüklerin kenarından geçmek son derece hüzün verici.
Orman işletme tarafından sonradan oluşturulan çamlık alanın içinden geçip bir önceki gelişimizde de ziyaret ettiğimiz açık alana, bizim verdiğimiz isimle Kirazlı Çayıra iniyoruz. Bir kenardan akan küçük dere henüz canlı ve muhtemelen küçük semenderlere ev sahipliği yapıyor. İyice kurumadan önce onlardan yeni bir nesle beşik olacak.
Aheste adımlarla geçtiğimiz toprak yoldaki karınca yuvasına benzeyen onlarca minik tümsekse toprak arılarına ait büyük bir koloniye işaret etmekte. Bahar güneşinin altında yuvalara girip çıkan bu ufak bedenler hummalı bir faaliyeti gösteriyor.
Günü yaygın bir tür olan ama Ballıkayalar Tabiat Parkında ilk defa kaydettiğimiz Karakızılkuyruğu görmenin verdiği keyifle bitiriyoruz.
Gözlem süresi; 3 saat