Attığım ilk adımlarla kuşların mesken tuttuğu bir alana girdiğim anlaşılıyor. Geniş çayırın ortasında boyca diğerlerinden yüksek, yaprakları çoktan sararmış kavaklar var. Tepelerinde dolaşanlarsa uzun zamandır görmediğim güzel bir tür olan Tarla Ardıçları. Anlaşılan gelişimden pek memnun değiller, kısa, sert ötüşleri çevrelerindeki diğer türlere göre oldukça baskın. Gene de bu yeşil ağaçkakanın kahkahasını duymama engel olmuyor.
Önüm sıra kaçışan ispinozların peşine çayırın bitimindeki makilik alana yaklaşıyorum, dürbünümün ucunda bu sefer bir çift karabaşlı ötleğen var, onlara tüm güzelliğiyle sürmeli çalıkuşu eşlik ediyor.
Hava bulutlu ama bu güneşin günü ısıtmasına engel değil. Eski bir kütüğün üzerine ilişip yanımda getirdiğim birkaç böreği atıştırmanın tam zamanı. Aklımsa biraz önce ardıçların peşindeyken yeterince ilgilenemediğim küçük sincapta.
Tekrar yürümeye başlıyorum. Takip ettiğim patika çayırı boydan boya geçerek karşımdaki sırta kavuşuyor. Sağ da solda koyungözü olarak da bilinen ve az da olsa bir bahar havası estiren küçük, beyaz papatya toplulukları var.
Alakargaların alarm çığlıkları arasında vadi tabanındaki dereye iniyorum. Dağ kuyruksallayanı akan suyun kenarında, taşların arasında dolaşmakta. Sudan yansıyan kış güneşi ise her daim yumuşak, uzandığı dallara, yapraklara bakmaya doyulmuyor
Gözlem süresi; 4 saat