Fotoemin abimle yaptığımız ve çok verimli geçen Doğu Akdeniz turu sonrasında kış ördeklerini (tarakdiş, altıngöz, sütlabi vb.) görmek için bir İstanbul turu söz konusu oldu. 25 Şubat'ta gelen Büyük Tarakdiş kaydı da bizi iyice bir heyecanlandırdı. Gezinin başladığını güne kadar her gün takip ediyordum tarakdişi TRAKUS'tan, fakat ne yazık ki biz İstanbul'a gelmeden 5-6 gün önce kayıt gelmedi ve biz İstanbul'a gelinceye kadar da görülmedi kuş.
Bu nedenle Emin abim İstanbul'da tarakdişe yakın oturan Dilek ablam ve Tunç abimi harekete geçirdi. Kendilerine buradan sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum:) Kendileri Bostancı'dan Kadıköy'e kadar bisikletle tarakdişi aradılar ve kuşu Kadıköy'de buldular, sonra da hemen bize haber verdiler tabii. Halbuki biz Çiğdeci görmek için oto sanayiye doğru yola çıktığımız için çok alakasız bir yerdeydik ve maç nedeniyle trafik çok kötüydü. Yaklaşık yarım saat sonra kuşun bulunduğu yere geldik. Tarakdiş ile fark ettiğim ilk şey sanki kendisinden orada yüzbinlerce varmış, çok sıradanmış gibi sakince yüzmesi idi. İkide bir başını suya sokuyordu, ara sıra da dalıp alakasız bir yerden çıkıyordu. Işık çok güzeldi ve kuş da kıyıya çok yakındı. Yüzlerce karesini çektim:)
Hedef türümüzü kerttikten sonra Küçük Gümüş ve Yelkovan görmek üzere hemen Kadıköy İskelesine gidip bir vapura atladık. İki türü de hemencecik kerttim, asıl sorun KGM'nin fotoğrafını çekmekti. Karabaş martılara kıyazla KGM çok daha hızlıydı ve ani hareketler yapıp yön değiştiriyordu. Ayrıca geminin hızı nedeniyle kuşu netleyemiyordum. Neyse ki sonunda elle tutulur birkaç kare elde etmeyi başardım.
İstanbul'daki ikinci günümüze Belgrad Ormanı'nda baştankara ve ağaçkakanların seslerini duyarak başladık. Tam da "Acaba stüdyo kurmuşlar mıdır?" diye sorarken bir masanın üzerinde toplanmış olan kuşları görüp stüdyonun çoktan kurulmuş olduğunu anladım. Küçücük kuşların tam kadraj karelerini çekmek çok eğlenceliydi, en beklenmedik olay ise birkaç ay önce görülen Ak Başlı Kutup İspinozu'nun yine gelip çekirdek yemesiydi. Onun da birkaç karesini çektim tabii:)
Stüdyo dan sonra ormanın derinliklerine inip ağaçkakan ve tırmaşık arayışlarına başladık. Daha hiçbirini göremeden tüm gezi boyunca bizi en çok zorlayan 2. tür olan Çıtkuşunun sesini duyduk. Tam kuşu ararken önümüzden uçtu ve bir ot öbeğine girdi. Kuş o kadar küçük ve hızloıydı ki bir türlü doğru dürüst göremedim, sonra "Bu da Ankara'ya kalsın" diyerek devam ettik. Şimdi gelelim bizi en çok zorlayan 1. türe... Küçük Yeşil Ağaçkakan!
Emin abim telefondan ses verip kuşu çekmeye çalışıyordu fakat kuştan çıt çıkmıyordu. Sesi kapadığımızda ise başlıyordu ses vermeye. Sesini takip edip bulunduğu yere geldiğimzde de bir bakıyorduk kuş gitmiş, Birkaç saniye sonra da kuşun sesini başka bir yerden duyuyorduk.
Belgrad'dan çıkarken Emin abime B.Çekmece'de 28 Dağ Cılıbıtının görüldüğü söylenince tam gaz Çekmece'ye gittik. Fakat bırakın Dağ Cılıbıtı'nı, kuş bile yoktu. Yalnızca Karabatak ve Bahri vardı. Nedeni ise sonunda güneşli bir gün gören İstanbullu balıkçıların Çekmece'ye doluşmuş olmasıydı. Fakat Erguvani Balıkçıl görmek sevindirici oldu:)
Oradan Emin abim Terkos'ta kuş gözlemcilerin olduğunu söyledi ve oraya yola koyulduk. Kuşçu grubunu sazan yerken yakaladık:) Ali6105, gutesmichien gibi birçok kuş gözlemciyle sohbet edildi, fotolar çekildi. Ayrıca Türkiye'nin en yaşlı (fikocan) ve en genç (kuzeycem) kuşçusu aynı karede görüntülendi. Oradan ise kalkılıp Terkos'ta gözlem yapıldı, ne yazık ki pek verimli değildi.
Oradan Blacknose'a geçmeyi planlıyorduk ama yoldaki çalışma nedeniyle yol kapatılmıştı.
Ve efsane bir gezi daha böyle sona erdi...
Gezi benim için 15 kertikle sonuçlandı. 200'ler kulübüne girmeme yalnızca 10 tür kaldı, geri sayım başladı:)
Fotoğraflar yakında:)
Gözlem süresi; 2 gün